HÜSEYİN ÖZTÜRK
İki kişi arasından tutalım da; ilelerimizde, işyerlerimizde, alışverişlerimizde, komşu ilişkilerimizde karşılaştığımız olumsuzlukların temelinde yatan hususların yüzde 80’i, yanlış üslup neticesinde meydana gelir.
Dolayısıyla birbirimizi anlamaya direnmemiz, kullandığımız yanlış üslup sebebiyledir. Birçoğumuz karşımızdaki muhatabımıza meramımızı anlatırken, kişi bizi dinliyormuş gibi yapsa da dinlemez ve daha sözümüzün sonuna gelmeden cevap hazırlamaya başlar.
Siz ne derseniz deyin, önyargı ve peşin hükümlü dinlenildiğiniz için beklemediğiniz cevaplarla karşılaşabilirsiniz ve işte orada kelimeler birbirlerinden kopar, cümleler dağılır, sözler dağdan, taştan, dereden, tepeden gelen sel gibi doğruları önüne katıp sürükler.
Yanlış üslup üzerine verilecek çeşitli örnekler var ama biz de bir yanlışa düşmemek için hepimizin hoşlanacağı ve anlayacağı anonim bir hikâye ile meramımızı dillendirelim. Bu hikâyenin yeri, yurdu, memleketi, sahibi, anlatıcının durumuna göre değişse de özü aynıdır.
***
Bir vakitler, ülkenin birinde kudretli mi kudretli, güçlü mü güçlü bir hükümdar varmış. Onun sözünün üzerine söz söylemek, dediklerini yerine getirmemek olmazmış. Bütün bir ülke halkı hükümdarını sever, sayar, sahiplenirmiş.
Derken günlerden bir gün, rüyasında tüm dişlerini birer birer kaybettiğini görmüş. Kudretli hükümdar rüyadan çok korkmuş. Hemen rüya tabircisi bulunmasını istemiş, arzusu yerine getirilerek kısa sürede tabirci gelip, karşısına geçmiş ve şunları söylemiş:
“Hükümdarım bu dişler sizin çocuklarınızdır, evlatlarınızdır, hepsi sizin gözlerinizin önünde ölecek ve siz de bunları birer birer göreceksiniz” demiş. Hükümdar tabirciye öyle bir hiddetlenmiş ki, derhal başka bir tabirci bulunmasını talep etmiş.
Diğer rüya tabircisi gelmiş, hükümdarın rüyasını dinlemiş ve şöyle tabir etmiş:
“Ah efendim, siz ne güçlü bir hükümdarsınız. Sevinin, mutlu olun, ülkemizin ve mülkünüzün sahibi olarak daha başımızda çok kalacaksınız. Dişlerinizin birer birer dökülmesi, evlatlarınızı işaret ediyor. Siz çocuklarınızdan daha çok yaşayacaksınız. Ömrünüz onların ömürlerinden fazla olacak” deyince tabirci mükâfatlandırılmış.
Evet, hikâye bu ya, anlaşıldığı gibi iki tabirci de aynı şeyi söylüyor ama aradaki fark üslup değişikliği. Biri, “Çocuklarınızın hepsi gözünüzün önünde ölecek, siz de göreceksiniz” diyor. Diğeri ise “Siz çocuklarınızdan daha çok yaşayacaksınız” diyor.
***
Efendim, yanlış üslup sadece söz söylemede değildir elbet. Esas daha önemli bir başka üslup vardır ki, birbirimizle olan anlaşmazlıklarımızın bozulmasına, sözden ziyade beden dilimiz sebeptir. Beden hareketlerimiz, sözlerimizden daha çok şey anlatır çünkü.
Beden dilimizdeki üslup yanlışı, anlaşılması en kolay sözcükleri bile kördüğüm haline getirir. Gözlerimiz ile el-kol hareketlerimiz; sözümüzün doğruluğunu, yanlışlığını, samimiyetini, samimiyetsizliğini anlatan belgelerdir, anlık fotoğraflardır ve silinmez.
Mesela “gözler yalan söylemez ve söyletmez” denilmesi boşuna değildir. Dünyanın en profesyonel yalancısını karşımıza alıp; “İstediğin kadar yalan söyle ama her kelimeyi, gözlerimin içine bakarak söyle” desek, ilk 30 saniyede dili dolaşacak ve kelimeler birbirine girecek, konuşamayacaktır. Gözler, çok güçlü ve hızlı karar veren hakemlerdir.
Yeri gelmişken şu hususu da paylaşalım. İster iki, ister daha çok insanla iletişimde olalım veya toplantılarda, seminerlerde, konferanslarda, alışverişte olalım, karşılıklı diyaloglar kurulurken, beden dilinde şu oranları hatırda tutmalı:
Birbirimizle iletişimde sesin tesiri yüzde 20, sözün tesiri yüzde 20, beden dilinin tesiri ise yüzde 60’tır. Yani sözümüzün ve sesimizin tamamlayıcısı, anlatıcısı beden dilimizdir.
Dolayısıyla yanlış üslup ve beden dili, taşa tohum ekmek gibidir. Söz heba olur.
22 Temmuz 2022 Cuma