istanbul-ticaret-gazetesi
Giriş: 19.12.2025 - 08:58
Güncelleme: 19.12.2025 - 08:58
HÜSEYİN ÖZTÜRK

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Vicdan ile cüzdan arasındaki denge, şu asırda hemen hepimizin gönülden arzu ettiği değerlerin başında gelir. Özellikle ticari hayatın üretimden, tüketim ve pazarlamaya değin hemen her noktasında, hepimizin özen ve hasretle kavuşmak istediği bir denge!


Vicdan ile cüzdan arasındaki ölçü, iktisadın ve bereketin de dengesini sağlar. Bu dengenin zeminini de hak, hukuk ve ticari hayattaki ahlaki değerler oluşturur.


Elbet modern iktisat düşüncesi büyümeyi temel hedef; tüketimi ise asli araç olarak görür lakin bu yaklaşım, üretim kapasitesini artırırken; aynı ölçüde toplumdaki çeşitli kesimlerin gelir dengelerini de gözetmek durumundadır. Aksi takdirde toplumdaki ahlaki dengenin her geçen gün değer kaybına uğradığı meydandadır.


Hal böyle olunca finansal kırılganlıklar, gelir dağılımı adaletsizliği ve kaynak tahribatı, iktisadın yalnızca teknik bir alan olarak ele alınamayacağını açıkça gösterir. Bu bağlamda kanaat ekonomisinin denge gücü olan vicdan ile cüzdan arasındaki adaletli ölçü, iktisadın ahlaki zemine oturmasını sağlar.


Günümüzde kanaat kavramı, maalesef iyice yanlış anlaşılır olmaya başladı. Oysa kanaat kavramı, kesinlikle tembellik yahut üretimde geri durma anlamı taşımaz. Aksine ölçüyü bilmek, ihtiyacın sınırını tayin etmek ve kazancın sorumluluğunu yüklenmek demektir.


Bilgelerimiz kanaati, ‘nimetin kıymetini bilmek ve hırsın köleliğinden kurtulmak’ olarak ifade ederler. Bu ifade, iktisadi faaliyetin nihai amacının sınırsız birikim değil, insanın iç dengesini koruma olarak anlatır.


Bizim medeniyetimizin iktisadi temelinde bu anlayışın kurumsal karşılığı Ahilik teşkilatıdır. Ahilik, ticareti serbest bırakırken, ahlaki sınırlar içinde tutmayı başarmış nadir örneklerdendir.


Fiyat istikrarı, kalite standardı ve komşu hakkı gibi ilkeler, piyasayı baskılamak için değil; insan lehine düzenlemek için geliştirilmiştir.


Nitekim merhum iktisatçılarımızdan Mehmet Genç, Osmanlı iktisat zihniyetini analiz ederken temel hedefin ‘iaşe, istikrar ve adalet’ olduğunu vurgular. Bu üçlü, vicdan ile cüzdan arasındaki bağın düğümüdür.


Genç’in dediği gibi ‘iaşe, istikrar ve adalet’ anlayışı, modern ekonominin baskısı olan ‘sınırsız ihtiyaçlar’ varsayımını reddeder. İnsanı yalnızca tüketen aktör olarak görmez. Dolayısıyla insan sadece kâr ve zarar üzerinden değerlendirilen bir varlık değildir.


Meseleye bu zaviyeden baktığımızda zenginleşmeyi salt gelir artışı olarak kabul etmek yerine, esas insanın bilgi çerçevesinde beceri kapasitesinin genişlemesi olarak görüp, insana maddi-manevi yatırım yapılması gerektiğini tavsiye etmelidir.


Yani büyümeye karşı çıkmak değil; büyümeyi anlamlı bir çerçeveye oturtmak gaye olmalıdır. Cüzdan ve vicdana dayalı kanaat ekonomisi zenginliği reddetmez. Ancak zenginliği mutlak bir amaç hâline getiren anlayışı sınırlar.


Kazancın meşruiyeti, yalnızca piyasada karşılık bulmasıyla değil; toplumsal dengeye katkısıyla ölçülmelidir. Bu nedenle kanaat, bireysel bir erdem olduğu gibi kamusal bir ilkedir. Bu ilke, ticaretin tamamına sirayet etmediği müddetçe, ahlaki çağrılardan netice alınmaz.


Sonuç olarak kanaat ekonomisi, bugünün dünyasında geri kalmış bir öneri değildir. Aksine, ölçüsüz büyümenin ürettiği krizlere karşı düzeltici bir umdedir. İktisadı yavaşlatmayı değil; iktisadı yerine oturtmayı hedefler.


Bereket rakamlarda değil, dengede aranmalıdır. Vicdanı huzurlu olan kimselerin hayatı, cüzdanıyla birlikte uyumda demektir. Kazanmanın hırs ve tamahından kurtulmuş bir kanaat insanı, huzurun diğer adıdır.


Kanaatimizden kani isek dünyanın en zengin insanı sayılırız. Cüzdanımız dolu, vicdanımız boş, gönlümüz dar ise dünyanın genişliği bir şey ifade etmez.


İyi kimse mutluluk, kötü kişi tecrübe, yanlış kimse ders, mükemmel insan iz bırakır. İz bırakanlardan olmak dileğiyle…