istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi
Giriş: 28.02.2025 - 09:19
Güncelleme: 28.02.2025 - 09:24
HÜSEYİN ÖZTÜRK

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Rahmet ve bereket ayı olarak bilinen Ramazan ayının topluma yansıyan özelliklerinden biri de elbette rızıkla ve ticaretle ilgili olmasıdır. Alışverişlerin, hayırların, yardımların, paylaşma ve dayanışmaların temelini bereket kavramının teşkil ettiği malumdur.


Bu zaviyeden bakıldığında yüzyıllardır merkez şehir olma özelliğini kaybetmeyen İstanbul; ticaret, sanat ve sosyal hayatı ile dünya genelinde bir medeniyet öncüsü olmayı sürdürüyor.


Sadece Ramazan ayında değil, insan merkezli medeniyetimizin kodlarında yer alan din, dil, ırk konusunda da yüzyıllardır ayrım gözetilmemesi, yabancıların en çok dikkat çektikleri ayrıntıların başında geliyor.


Örneğin ünlü seyyahlardan Nerval, Müslüman nüfusun gayrimüslimlere karşı müsamahasını över ve Ramazan ayında bu duygunun çok yukarılarda olduğunu belirtir. 


Osmanlı İstanbul’unda Ramazan’ın ilk heyecanı çarşılarda başlarmış. Kapalıçarşı başta olmak üzere diğer bedesten ve arastalardan sonra mahalle esnafına kadar alışveriş yapılan her yerde, Ramazan’a mahsus hediyeli ve indirimli satışların yanı sıra, ihtiyaç sahipleri gözetilir; “Bir elin verdiğini diğer el görmesin” anlayışı hâkimmiş.


İstanbul’un Ramazanı, diğer şehirlere örnek olmakla beraber örf, adet ve gelenekleri de yaymıştır. ‘İstanbul sofrası’ tabiri, Ramazan’dan kalmadır. Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde sahur ve iftarlıklar özenle hazırlanır, evlerdeki siniler, bakır kaplar, tencereler kalaylatılır ve sofralar sanki misafir gelecek gibi donatılırmış.


Tabii bu kadar hazırlıkların yerli yerinde yapılabilmesi için devletin de bu aya özel uyguladığı hükümler varmış. Kimse mağdur olmasın diye Ramazan ayı süresince buğday, un, et, kahve ve şeker gibi temel ihtiyaçların karşılanmasına özen gösterilir ve temin edilirmiş.


Ramazan bütçesi, Ramazan akçesi yahut Ramazan harcaması denilen gelenek, her hanenin dikkat ettiği hususlardanmış. Her aile kendi bütçesi çerçevesinde alışveriş yaptığı gibi varlıklı aileler de akrabaları başta olmak üzere ihtiyaç sahibi ailelere yardım eder ve onların Ramazan masraflarını karşılarlarmış.


Müslüman veya Hristiyan tüccar ve esnaf, birbirlerine Ramazanlık tatlı çeşitleri, kandil gecelerinde çörekler ve şekerler ikram ederlermiş. Birbirinden haberdar olma ve birbirlerine karşı komşu hakları çerçevesinde ilişkilerini güçlendirirlermiş.


Çarşı, pazarda denetimler sıkı kontrol altında tutulurmuş. Açgözlülere fırsat verilmez, insanların aldatılmasının ve sağlıksız gıda satışlarının önüne geçilirmiş. Tabii bu izlemeler ve denetimler, padişahın bizzat emriyle yapılır, Vezir-i azam tarafından özel görevlendirilen yetkililer tarafından takip ve tatbik edilirmiş.


Vezir-i azam, haftanın belli günlerinde kendi konağında görevlendirdiği kimselerle divan toplantısı yapar, toplantı sonrası kadı efendinin nezaretinde, zabıtaların yanı sıra ahi başlarının da yer aldığı denetim ekibi, muhtesiplerin kontrolleriyle çarşı, pazar denetimler yaparak halka fiyatları ilan ederlermiş.


Muhtesiplerin (kamu düzenini korumak ve denetlemekle görevli teşkilat başkanı) görev yeri kadılık makamı imiş ve kadı efendinin emri altında çalışırlarmış. Narha (taban fiyata) uymayan esnaf denetlenir, unlu mamuller, et ve süt ürünleri, bakliyat, meyve ve sebze gibi birçok tüketim maddesinin fiyatını, devlet adına İstanbul kadılığı belirlermiş.


Son bir örnekle yazıyı hitama erdirelim

Ramazan ayı içerisinde pişirilecek ekmeklerin Ramazan başlamadan padişah tarafından incelendiği ve test edildiğine dair Osmanlı arşivlerindeki belgelerden de söz edelim. Onlardan biri şöyledir:


Değirmenler denetlenir, fırınların has un kullanıp kullanmadığına bakılır ve pişirilen ekmeklerin numunesi, padişaha arz edilerek oluru alındıktan sonra fırınlara müsaade edilir, pişirilmesine izin verilen numunelere dair talimatlar, padişah tarafından yayınlanan Hatt-ı Humayun ile halka duyurulurmuş.