Giriş: 24.10.2025 - 08:53
Güncelleme: 24.10.2025 - 08:53
HÜSEYİN ÖZTÜRK

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Ülkemizde hangi şehrimize gidersek gidelim, mutlaka Selçuklu ve Osmanlı eserlerini buluruz ve hepsi de topraklarımızın vatan edilişinin tapularıdır. Kervansaraylar, hanlar, çarşılar başta olmak üzere tüm eserler, coğrafyamızın vatan edilişinin hikâyesini anlatır.


Bu şehirlerimizden biri de Erzincan ve ilçeleridir. Her biri ayrı bir Selçuklu şehridir. Köprülerden camilere, kervansaraylardan han, hamam ve çarşılara kadar yüzyıllardır vatan topraklarımızın şahitleri olarak yaşarlar.


İnsanlık tarihinin kadim milletlerinden olan Türkler, Asya’dan başlayarak Avrupa’nın içlerine kadar yayılmış ve ticaret başta olmak üzere tüm münasebetlerimizde medeniyetimizi ve kültürümüzü yaymışlardır.


Söz buraya gelmişken önemli bir ayrıntıyı hatırlatmakta fayda var. Erzurum ve Erzincan üzerinde hâkimiyet kuran ‘Saltuklular Mimarisi’ üzerine bir kitap hatırlayan Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haldun Özkan, şöyle der: “VIII. yüzyıldan sonra Orta Doğu ve Asya’da görülen ve XI. yüzyılda Anadolu’ya taşınan Türk-İslam sanatı, antik Yunan ve Roma sanatının bir devamı veya tekrarı değildir.


Ortaçağ’da Türklerin Anadolu’ya gelerek yerleşmeleri ve bu toprakları Türk vatanı yapmaları, Anadolu kültür tarihinin en önemli tarihsel süreçlerinden biridir. Anadolu coğrafyasındaki Türk-İslam sanatı, köklerini Orta Asya’dan alan, İran’da gelişen, Anadolu’ya taşınan ve Anadolu’nun yerli kültürleri ile buluşup, İslam inancıyla yoğrulan bir sanattır.


Erzurum ve çevresini Türkleştiren Saltuklular, Orta Asya’dan İran’a ve oradan da Anadolu’ya gelerek, ebedi yurtları olacak Anadolu’yu vatan yapmışlardır. Çünkü Türkler Anadolu’ya nüfuslarıyla, inançlarıyla, gelenekleriyle yerleşmek için gelmişlerdi. Nüfusun belirli alanlarda yoğunlaşması şehirleşmede atılan adımları gerekli kılmıştır.” 


Evet, XIII. yüzyıl başlarından itibaren Selçuklular, Anadolu’da Türk Birliğini sağlamak için mimari anlamda da büyük külliyeler inşa etmişlerdir.


İşte bunlardan biri de Saltuklu Beyliği’nin başına 587’de (1191) geçen II. İzzeddin Saltuk’un kızı Mama Hatun tarafından İpek Yolu üzerine yaptırılan Mama Hatun Kervansarayı’dır. Yine bu hususta Prof. Dr. Haldun Özkan, şu bilgileri verir: “Tercan Mama Hatun Kervansarayı, Erzincan’ın Tercan ilçe merkezinde Erzurum-Erzincan karayolunun kuzeyinde bulunmaktadır. Tercan’ın, Erzurum’la Erzincan arasında önemli bir ulaşım noktasında yer alması, ayrıca Tercan’dan geçen tüm seyyahların ve yolcuların konakladığı bir yapı olması, Mama Hatun Kervansarayı’nı önemli kılmıştır.


Mama Hatun Kervansarayı eş odaklı plan düzenine sahip, 51m x 51m boyutlarında kare bir alan üzerine kurulmuştur. Kervansaray iç mekânında, bir avlu etrafında dizilen odalar ile kuzey ve güneyinde, doğu-batı doğrultusunda yerleştirilen ahır bölümlerinden meydana gelmektedir.


Mama Hatun Kervansarayı’nın mimarisinde kütlesellik, dışa kapalılık ve kalevari bir görünüm hâkimdir. Dış cephe 16 dayanak kulesi ile güçlendirilmiştir. Dış duvarların masif kütlesi yalnızca köşelerde üç çeyrek daire planlı silindir payandalar ve bunların arasında da yarım daire ve dikdörtgen payandalarla hareketlendirilmiştir.


Bu silindir payandaların, konik külahlarla sonuçlandırılması yapıya bir kale görünümü kazandırmıştır. Mama Hatun Kervansarayı orta avlu etrafında şekillenmiştir.


Kervansarayın merkezinde yer alan 18.50m x 25.00m ölçülerindeki avlunun boyutları büyümüş, kapalı ve açık kısmı olan bazı büyük boyutlu hanların avlularına yakın boyutlarda düzenlenmiştir.


Avlunun kuzey ve güney kenarları boyunca dizilen beşer oda ve birer eyvan, kervanlarla gelen insanların barınması için yapılmıştır. Odalar 4.60m x 3.30m boyutlarında olup, hepsi sivri beşik tonozla örtülmüştür. Ayrıca bütün odaların girişleri basık sivri kemerli ve dikdörtgen formlu olarak düzenlenmişlerdir.”


Velhasıl günümüzde gezilip görülebilen kervansaray, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek ziyarete açıktır.