Dr. Can Gürlesel
Küresel ekonomide resesyon yaşanması endişeleri giderek artıyor. Uluslararası finansal piyasalar birkaç aydır dünya ekonomisinde bir resesyon yaşanması olasılığını yansıtan fiyatlamalar yapmaya başladı. Bu çerçevede küresel resesyon endişesini değerlendirelim…
1. Dünya ekonomisinde ivme kaybı hızlandı
Dünya ekonomisi 2017 yılında yüzde 3.2 büyürken dünya mal ticareti de yüzde 7.6 genişleme gösterdi. Küresel kriz sonrası dünya büyümesi ve ticareti açısından en iyi yıl 2017 oldu. Ancak 2018 yılı başından itibaren ABD’nin başlattığı ticarette korumacılık uygulamaları küresel ekonomide ivme kaybına yol açtı. Dünya ekonomisi 2018 yılı ikinci yarısından itibaren yavaşlamaya başladı. Jeopolitik riskler ve yaptırımlar ile Brexit belirsizliği de korumacılık önlemlerine eklenince ivme kaybı giderek hızlandı.
2019 yılının ilk yarısında ise dünya ekonomisinde büyüme yüzde 2.6’ya kadar gerilemiş bulunuyor. Dünya mal ticareti de yılın ilk yarısında yüzde 2.4 daraldı. Dünya sanayi üretimi 2019 yılı mayıs ayından itibaren gerilemeye başladı. Beklentiler ve yatırım iştahı da bozuluyor. Tüm bunların bileşenleri sonucu olarak da küresel ekonomide resesyon yaşanacağı endişeleri giderek yaygınlaşıyor.
2. İvme kaybına yol açan sorunlar derinleşiyor
Öncelikle küresel ekonomide önce ivme kaybına, sonra da resesyon beklentilerine yol açan unsurlar aynen duruyor ve çözüm olasılıkları da zayıflıyor. ABD ile Çin arasında ticaret müzakerelerinin bir anlaşma ile sonuçlanması ümitleri azalıyor. Asya’da Güney Kore-Japonya korumacılık savaşına katılmış gibi görünüyor. ABD, otomotiv ithalatında özellikle Avrupa Birliği’ni etkileyecek koruma önlemlerine her an başlayabilecek. Hindistan ile ABD arasında da koruma önlemleri başladı. Tüm bu uygulamalar küresel ticarette daralmayı hızlandırabilecek ve resesyon yaşatabilecek.
Diğer bir unsur olarak Büyük Britanya’nın Avrupa Birliği’nden anlaşmasız ayrılığı artık en yüksek olasılık olarak görülüyor. Brexit sürecinin uzaması şimdiye kadar daha çok beklentileri olumsuz etkiledi. Ancak anlaşmasız bir ayrılığın AB ve Büyük Britanya ekonomisi üzerinde fiili etkisi çok daha kuvvetli olacak. Bu da başta Almanya olmak üzere yavaşlayan Avrupa Birliği’ni resesyon eşiğine taşıyabilecek.
İran ve Venezuela gibi ülkelere uygulanan sert ve çok kapsamlı yaptırımlar ise sadece bu ülkeleri değil, Ortadoğu ve Körfez ile Güney Amerika bölgesindeki iktisadi faaliyetleri olumsuz etkiliyor. Yaptırımlar karşılıklı tehditler ile devam edecek gibi görünüyor ve bunlar da olası bir resesyonu besleyecek.
3. ABD’ye ilişkin farklı resesyon beklentileri var
Uluslararası finansal piyasaların resesyon beklentisi ise daha çok ABD için ve fiyatlamalar da buna göre işaretler veriyor. Ancak ABD’nin mevcut büyüme dinamikleri ve temposu henüz bir resesyon işareti vermiyor. Merkez Bankası Fed, ABD için bir resesyon riski görmüyor. IMF de ABD’nin 2019 büyüme beklentisini yüzde 2.6’ya yükseltti ve 2020 için yüzde 1.9 büyüme bekliyor. ABD resesyonlarını önceden haber veren tahvil fiyatlamaları ise yakın zamanda bir resesyona işaret ediyor. Ancak muhtemelen finansal piyasalar 2008 krizi dersleri ile bu kez de önceden abartılı bir fiyatlama içine girmiş bulunuyor. Reel göstergeler ABD’de resesyon beklentilerini desteklemiyor. Mevcut koşulların sürmesi halinde bir resesyon olmasa dahi 2020 yılında dünya ekonomisi daha da yavaşlayacak ve durgunluğa yakın bir büyüme gerçekleşecek. Mal ticareti ise muhtemelen 2019 ve 2020 yılında durağan bir eğilim içinde olacak.
4. Resesyona girilmesini merkez bankaları engelleyemeyebilir
ABD ve AB ile diğer ülke merkez bankaları da bu koşullar ve beklentiler içinde piyasa dostu ve genişlemeci para politikaları uygulayacak. Ancak ticaret savaşları artarak yaşanırken merkez bankalarının genişlemeci politikaları uygulaması sadece olası bir resesyonu geciktirecek. Bu nedenle merkez bankaları da yeterli olamayabilecek.
Son söz; küresel ekonomide resesyon her yönü ile Türkiye’yi de etkileyecek.