HÜSEYİN ÖZTÜRK
İstanbul… Gözlerini dünyaya açan ve çevresini tanımaya başladığında, İstanbul adını duyan her insanın dikkatini çeken ve rüyalarını süsleyen bir şehirdir. Tarihi boyunca hiçbir devirde önemini yitirmeden ilgi merkezi olan doğal bir başkenttir!
Dünya devletlerinin ve milletlerinin ekonomik-sosyal-siyasal ve kültürel tarihlerinin direkt veya dolaylı olarak yer aldığı veya almak istediği bir şehirdir.
Tabii bunların başında en çok görmek ve tanımak nasibine de seyyahlar kavuşmuştur. Yerli ve yabancı seyyahların dışında bir de İstanbul içinde yaşayan gezginler var ki, onların gözlemleri gelip giden seyyahlardan daha önemlidir.
Sur içi İstanbul’unun yedi tepesinden hangisine uğrasanız, orası şehrin orta yeri sayılacak kadar bölgenin tüm tarihi, sosyal, kültürel ekonomik çehresini yansıtır. Lakin Eminönü ve Sirkeci başkadır. İşte, bütün İstanbul’un orta yeri burasıdır.
Bugüne kadar mimari ve yer düzenlemesi olarak çeşitli değişimlere uğrasa da tarihi değerinden bir şey kaybetmemiştir. Eminönü Meydanı, yüz yıllardır bağrında taşıdığı Yeni Camii’nin bekçiliğinde, ticaretin kalbinin attığı mekân olma özelliğini halen korumaktadır.
Bu sene 140. yılını dolduran ve 640 bini aşkın üyesiyle dünyanın en büyük ve köklü ticaret odalarından biri olan İstanbul Ticaret Odası da Eminönü’nün tarihi geçmişine sahiplik etmek üzere ülkemize ve dünyaya buradan hizmet vermektedir.
Eminönü Meydanı, sadece İstanbul’un tarihinin yazıldığı bir yer değildir elbet. Esas Anadolu’nun bin bir hikâyesinin mutlaka bir yerinde vardır ve Anadolu ile İstanbul arasındaki yine ekonomik-sosyal-siyasal ve kültürel bağların merkezi olma özelliğini kaybetmemiştir.
Eminönü’nün yakın tarihine bir yolculuk yapalım. 1955-56 yıllarında devrin Vakit isimli gazetesinde Sadri Sema’nın anlattığı Eminönü’nden özetle bazı alıntılar paylaşalım:
***
“Mevsimine göre Kavak’tan, Beykoz’dan, Çubuklu’dan, Hisar’dan, Kartal’dan, Pendik’ten, Marmara kıyılarından pazar kayıklarıyla, ateş kayıklarıyla lahana, pırasa, domates, patates, kavun, karpuz, üzüm, incir, ceviz, elma, armut, ayva, şeftali, zerdali, erik, salatalık gibi her türlü sebze ve meyveler Eminönü’ne gelir ve meydanına dökülürdü.
Kabzımallar, zerzevatçılar, yemişçiler, turfandacılar burada toplanırlardı. Bütün kayıklar da sabah karanlığında oradadır. Meydan gün doğmadan sebze ve meyve yığınlarıyla dolar ve arabalarla, hamallarla, hayvanlarla öteye beriye taşınırdı.
Sepetçiler, kuskus pilavcılar, baş suyuna çorbacılar, sövüşçüler, simitçiler, börekçiler, bostancılar, kayıkçılar, kabzımallar, sebzeciler, yemişçiler ayak kahvecileri, meydanı dört taraftan çerçevelerlerdi.”
***
Yeni Camii’nin Eminönü’ne bekçilik yaptığını söylemiştik ya. Şimdi de yine Sadri Sema’nın anlatımında Yeni Camii avlusuna girelim: “Van’dan, Erzurum’dan, Trabzon’dan, İstanbul’a gelenler, hemşehrileriyle burada buluşur; İstanbul’da yerleşmiş, iş tutmuş Malatyalılar, Konyalılar, Adanalılar sılaya gidecek arkadaşlarını buradan uğurlar, Anadolu’nun, Rumeli’den kopan vatandaşları burada toplanır, murada dertleşir, burada yarenlik ederlerdi.
Yeni Camii avlusu, bütün bir vatanın daima çarpan yüreği ve bütün vatandaşların daima kaynaşan toplantı yeriydi. Köylü, kasabalı, şehirli, çiftçi, çubukçu, iratçı, hacı, hoca, asker, başıbozuk, çoluk çocuk, Yeni Camii avlusuna koşar; hemşehrisini, akrabasını orada arar, köylüsüne, nişanlısına oradan selam gönderir, bağından bahçesinden orada bilgi edinirdi.
Yeni Camii avlusu, Eminönü Meydanı’nın sırtında, muhteşem mabedin çevresinde, Mısır Çarşısı’nın da kucağında vatanın bütün insanlarını koynuna çeken bir pazar yeriydi”
***
Evet, o yıllardan bugüne Eminönü ve civarı, ticari noktada sadece Anadolu ve Rumeli değil, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen turistlere de ev sahipliği yapmaktadır! Mısır Çarşısı ile Kapalıçarşı arasındaki Mahmutpaşa yokuşu, fasılasız canlılığını sürdürmektedir vesselam.
04 Şubat 2022 Cuma