İstanbul’un “Bilâd-ı Selâse” olarak adlandırılan tarihi üç ilçesi vardır. Beyoğlu (Galata) Üsküdar ve Eyüp.
İstanbul ve Anadolu esnafının yıllardır buluştuğu kadim çarşılarından birisi de “Perşembe Pazarı’dır”. Burasının ticari tarihi, İstanbul’un ilk kuruluş yıllarına kadar gider.
Yazının başlığında sadece Anadolu dediysek de esasında İstanbul ile irtibatı olan pek çok ülkenin yüz yıllarca ticari ilişkisi olmuştur.
İşte bu kadim çarşının ve semtin eskilerinden birisi şimdiki adıyla “Arap Camii” olarak bilinen camidir. Hemen her adresin tarifi için bu cami merkez nokta olarak belirlenir.
İstanbul’u gezen yerli ve yabancı ziyaretçiler, “Perşembe Pazarı’nın” sokaklarında meraklı gözlerle bu camiyi ararlar ve gezerler.
Ayrıca “Perşembe Pazarı’nın” hemen her caddesi, sokağı ve hatta binaları, birer tarih yüklü şahittir. Vakti olan her insanımızın burada gözlem yapmasını dileriz.
Biz de gezip gördüğümüzde baktık ki, caminin tarihi hakkında çeşitli rivayetler var. Doğrusu nedir diye sormak ve elbet paylaşmak icap etti.
Caminin Emevi Kumandanı Mesleme b. Abdülmelik tarafından 97-99 (716-717) yılları arasında yapılan İstanbul kuşatması sırasında inşa edilmediği rivayet edilir, ama Celal Arseven de bu caminin İstanbul’u fethe gelen Araplar tarafından inşa edildiğini anlatır.
Nizamülmülk’ün ‘Siyasetname’sinde de bu camiden söz edilir. 1048 yılında Selçuklu Ordusu ile Bizans arasında yapılan savaştan sonra anlaşma metninde o zaman kiliseye çevrilmiş olan mabedin, yeniden camiye dönüştürülmesi ve hutbenin Halife Tuğrul Bey adına okutulması şartı konulur.
Diğer adıyla “Selçuklu Camii” olarak da bilinen ibadethanenin, fetihten sonraki dönemine kısa bir yolculuk edelim. Güvenilir kaynaklar şöyle anlatır:
Cami bizzat Fatih Sultan Mehmet Vakfı tarafından 1475’e doğru camiye çevrilmiştir. Fâtih vakfiyelerinde “Galata Camii” olarak adı geçen “Mesa Domenko Kilisesi” burası olmalıdır. Ancak İspanya’daki Benî Ahmer-Benî Nasr İslâm Devleti’nin 1492’de sona ermesi üzerine, oradan göç eden Müslümanların bu cami çevresine iskân edilmeleri üzerine burası Arap Camii adını almıştır.
Cami III. Mehmet (1595-1603) zamanında tamir edilmiş ve XVII. yüzyıl sonlarında çevresini saran evler yıktırılmıştır. Azapkapısı’nda güzel bir sebil-çeşme ile 1956’da yıktırılan bir sıbyan mektebi vakfeden II. Mustafa’nın zevcesi ve I. Mahmud’un annesi Sâliha Sultan Arap Camii’ni hem tamir ettirerek genişletti, hem de 1147’de (1734-35) yeni bir şadırvan yaptırdı.
Cami 6 Cemâziyelevvel 1222’de (12 Temmuz 1807) bir yangın geçirmişse de hemen tamir edilmiştir. Bu tamir sırasında, Dîvân-ı Hümâyun kâtiplerinden Hacı Emin Efendi tarafından binanın manzum bir tarihçesi yazılarak taşa işlenmiş ve bu levha mihrabın sağındaki duvara tespit edildi.
Bu manzumede caminin esasının Mesleme’ye dayandığı uzun uzadıya anlatılmıştır. 1285’te de (1868-69) Sultan II. Mahmud’un kızı Âdile Sultan, kocası Mehmed Ali Paşa ile birlikte avlunun altına bir sarnıçla bugün görülen şadırvanı yaptırdı.
Arap Camii’nin 1913-1919 yıllarında Giritli Hasan Bey idaresinde büyük ölçüde tamirine girişilerek çatısı kaldırılmış, avlu tarafındaki duvarı indirilip daha ileri alınmış, yeni bir son cemaat yeri yapılmış, içerideki mahfiller ahşap direkler üzerine yeniden inşa edilmiştir.
Sözün özü: Tarih okunarak değil, gezerek öğrenilir diyen doğru demiştir.
21 Ocak 2019 Pazartesi