HÜSEYİN ÖZTÜRK
Hepimiz geride kalanların hikâyesini okur, dinler ve anlatırız. Bunu şunun için yaparız. Önümüzü görelim ve ibret alalım, iyilikleri çoğaltalım, kötülükleri azaltalım ve iyilerden olalım diye.
Bu hafta geride kalmış ama unutulmayan ve zaman zaman hatırlanan yaşanmış bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.
Yıl 2006 olsa gerek, kültür ve tarih gezileri kapsamında; iş insanlarımızla, ticaret erbabı dostlarla İstanbul’a yakın tarihi şehirlere geziler yapıyorduk.
Yakın dediysem Ürgüp’e kadar da gitmişliğimiz vardı.
Bu seyahatte Safranbolu’ya niyetlenmiş, 45 kişilik bir otobüsle yola çıkmıştık. Düzce civarında seyrederken, önümüzde plakası uzak taşra vilayetlerimizden birine ait 16 yolcu kapasiteli minibüs seyir halindeydi ve arka camında, ‘İnsanlık Buysa Üstü Kalsın’ yazıyordu. Yazının altında da telefon numarası vardı.
Otobüsümüzün önünde oturan yolcularımızın fark etmesiyle, söz üzerine bir hayli tahminlerde bulunuldu ama ‘Neden böyle yazılmış’ olması da merak edildi ve sözün, ticari bir hikâyeden doğmuş olabileceği tahmin edildi. Haliyle merakı gidermek de bize düşmüştü.
Seyir halindeyken minibüsteki telefon numarasını arayıp; peşlerinde seyrettiğimizi, ileride bir noktada duracağımızı, onların da orada mola verebilirlerse tanışmak ve arka camdaki yazının hikâyesini dinlemek istediğimizi belirttik.
Telefona cevap veren şahıs, biraz hayretle biraz de sevinçle, şaşırdığını ifade ederek, belirlenen istasyonda durabileceklerini söyledi. Bir süre sonra malum noktada buluştuk. Hoşbeş sonrası şoför ile yanındaki yolcularla tanışmanın ardından, ‘İnsanlık Buysa Üstü Kalsın’ diye yazılmasının hikâyesini sorduk, o da samimice şöyle anlattı:
***
“Önce sağ olun efendim. Çok misafirperversiniz. Minibüsteki bu yazı 3 yıldır durur ama bir kimse de çıkıp; “Nedir arkadaş derdin, niye böyle yazdın” demedi. İlk defa sizler sordunuz. Minibüs borcumu ödemiş gibi sevindim. Demek ki, hâlâ iyiler varmış.
Efendim! Ben, …… ilinin …… kazasının köyünde, kendi halinde bir çiftçiydim. Akrabalarımdan biri; “Köyde çiftle çubukla uğraşacağına sana bir minibüs alayım, taşımacılık yap, masraflardan sonra kazancı bölüşürüz” dedi.
Ben de çok sevindim. “Hiç param yok” dediğimde ise “Aracı ben alacağım, borcunu ödedikten sonra senin olur” dedi. Büyük bir iyilikle karşı karşıya kalmıştım. Ne dediyse “Olur” dedim. Bütün borçları benim üzerime yaptı, elimde neyim var neyim yok satıp savdım ve ne de olsa artık bir işim olacaktı.
İlk yıl gece gündüz durmadan, gerektiğinde yük, gerektiğinde insan taşıdım. Hatta İstanbul’a kadar bile yolcu ve yük getirip, götürdüm. Masraflar çıktıktan sonra kazancım geçinmemize yetiyordu. Her şey yolunda iken patron bir gün yolumu kesip, “Sen çok kazanıyorsun, bana daha çok para vermelisin” dedi.
“Böyle anlaşmamıştık” dediysem de “Araba benim değil mi, borç senetlerini tahsile veririm, minibüsü elinden alırım” diye tehdit etti ve dediğini de yaptı.
Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Çaresiz kalmıştım. Aracı verdim, borç para bulup, senetlerimi ödedim. Şimdi bir başkasının minibüsünde şoförlük yaparak geçiniyorum.
Kafanızı şişirmeyeyim de siz sormadan sonunu deyivereyim mi? Hiçbir kötülük karşılıksız kalmıyor. Bana bu kötülüğü yapan hayrını görmedi. Gerisini siz anlarsınız.
Nenem derdi ki:
“Evladım! Dünya iyilikler ve iyilik yapmak için yaratılmıştır. Her çocuk dünyaya tertemiz gelir, insan olan da geldiği gibi tertemiz gitmeye çalışmalıdır.”
Evet, geride kalan ibret hikâyelerinden biri… Daha fazla söze hacet var mı?
01 Temmuz 2022 Cuma