tatil-sepeti
Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Hazzın hız ile hızın haz ile yarıştığı bir devrin ortasındayız. Teknolojinin ve iletişimin organize ettiği bu yarışta, kim neyi kazanıyor, neyi kaybediyor?

Böyle bir ortamda ‘kanaat ekonomisinden’ söz etmek ne derece doğru ve anlamlı olur bilemiyoruz. Bilemiyoruz ama yine de kıyısından köşesinden bazı şeyleri hatırlatmak lazım.

Başta ekonomistler olmak üzere, iş dünyasıyla, üretimle ve tüketimle ilgilenen insanlarımızın gördüğü bir vakıa var. Tüketimin, üretimin çok önünde gitmesi, hırs ve tamahtan dolayı bu hakikatin görülememesi!

Sanırım burada ‘kanaat ekonomisi’ başlığını zikretmek faydalı olacaktır. Çünkü hızımızı kesecek bir başlık olsa gerek. Hızımızı keser ve ‘ne oluyor, bu hızla nereye varılacak’ diye sorarsak, haz duygumuz da biraz olsun frenlenebilir.

Mesela iki örnek verelim.

Çalıştığımız iş yerlerimizde günlük olarak telefonlarımıza gelen ‘tüketin’ reklamlarına, duyurularına, haberlerine ne kadar ilgisiz kalabiliyoruz? Aynı şekilde evlerimizde aile üyelerimizle iletişim kurmamız gerekirken, telefonlarımızdaki ve televizyonlardaki, ‘Haydi ne duruyorsun’ baskısından ne kadar uzak kalabiliyoruz?

İkincisi; ihtiyaç sıralamamız hangi zaman aralığı ile değişiyor? İhtiyaçlarımızı kendi irademizle mi belirliyoruz, yoksa çeşitli iletişim kanallarından gelen baskıyla mı veya arkadaşlarımıza olan özentilerimizle belirliyoruz? Yani cüzdanımızla vicdanımız arasında adil bir köprü kurabiliyor muyuz? Soruların cevabı herkesin kendisine olsun.

***

Haz ve hız çağının insana yüklediği ‘suni sevgi’ ile insanoğlunun yaratılışındaki fıtrat hamuruna katılmış olan sevgi ve bu sevgiye bağlı ‘anlayış, hoşgörü, güven’, hazzın hızına dur diyebilecek bir olgudur.

Bu hasletleriyle insan, asıl kazanımını ve mevcudiyetinin amacını idrak etmiş olur. Bu minvalde insan, zaman içinde değer yargılarını istikrar zeminine oturtarak, kendisine ve çevresine faydalı olabilmek için çaba içerisine girer. Haz ve hızın tekelinden kurtulmuş olur.

İnsana bahşedilen yerküre; ölçülü olmak ve aşırıya kaçmamak kaydıyla, kılı kırk yaran bir adaletle istifade için sunulmuştur. Öyle bir sunum ki, merkezine; iyiliği, sevgiyi, merhameti, paylaşmayı, kanaati, dayanışmayı, muhabbeti koymuş ve emanet etmiştir.

Bu emanete sahip çıkabilmek için haz, hız, hırs ve tamahtan uzak tutulan bir finans modeli, iş yönetimi, yönetenler ile yönetilenler, işverenlerle çalışanlar arasında, kanaat ve tasarruf merkezli bir güven köprüsü kurmak elzemdir.

Para ve ekonomi, finansal mercek altına alındığında çoğu ekonomist, otorite ve akademik disiplin tarafından gözden kaçan sosyal bir yara vardır. İnsan faktörünü, psikolojisini ve toplumsal değer yargılarını hesaba katmayan ekonomik ve finansal çalışmaların, yapıcı bir nitelik taşımasının mümkün olmadığı aşikârdır.

Hırs ve tamah üzerine bina edilmiş bir hayat anlayışında; ‘önce ben, sonra ben, hep ben’ merkezli bencillik görülüyor. Oysa böyle hayatlar, ufak bir yel estiğinde, dengesini kaybediyor ve sosyal çatlamaları, çatışmaları peşinden sürüklüyor.

Kanaat ve tasarrufu dışlayan her türlü yol; kişisel, aile ve iş hayatımızda sürekli med cezirlere sebep oluyor. Kanaat hasletimiz; ahlakımızı, aklımızı, ruhumuzu ve önce bireysel, sonra toplumsal değerlerimizi koruyan yegâne zırhımızdır.

Kanaat ve tatminin olmadığı yerde açgözlülüğün, hırsların ve tamahın karanlık çukurlarına düşmek, dümensiz bir gemi gibi rüzgarın savurduğu kayalıklara çarpmamak mümkün değil. Bir bilgemiz der ki: “Ahlakın olmadığı yerde devletin masrafı çok olur.” Toplum olarak ahlaki değerlere sahip çıktığımız müddetçe müreffeh bir geleceğe doğru yol alacağımız meydandadır.

Velhasıl kanaat ekonomisini benimseyenler, yarınlarından asla endişe etmezler. Endişeye mahal verecek hadiselerden de uzak kalırlar.

18 Şubat 2022 Cuma