tatil-sepeti
Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

HÜSEYİN ÖZTÜRK

“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya,
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.”
(Çanakkale Şehitleri şiirinden)

Dünya savaşları içerisinde mahşer gününe benzeyen tek umumi harp, Çanakkale Savaşı’dır. Hatta belki savaş dahi dememek lazım. Çünkü bütün harplerde taraflar arasında hiç olmazsa belli bir eşitlik oranı vardır.

Çanakkale mahşerinde ise zerre oran yoktur. Yedi düvele karşı Trablusgarp’tan, Yemen’den, Balkanlar’dan yorgun çıkmış bir devlet ve millet vardı.

İtilaf devletleri, Devlet-i Aliye’yi dünya haritasından silmek için tüm güçleriyle saldırıya geçmişti. Deniz, hava ve kara silahlarını Çanakkale Boğazı’na yığmışlardı. Bir de bunların üzerine Sarıkamış ve Kanal (Süveyş) harekatı sürmekteydi.

Böyle bir saldırı karşısında bıyıkları terlememiş çocuklardan, yetmişlik ihtiyarlara kadar erkeklerimizle birlikte kadınlarımız, kızlarımız cephedeydi ve canlarını dev silahlara siper etmişlerdi.

İtilaf devletlerine göre Osmanlı Devleti’nin bu savaştan galip çıkması kati suretle imkânsızdı. Kendilerine öylesine güveniyorlardı ki, daha savaş sürerken, bir taraftan da aralarında Türkiye’yi pay etmiş, hangi ülkenin nereyi sahiplenmesi gerektiğini belirlemişlerdi.

İtilaf devletleri her türlü silah ve asker gücünü hesap etmişlerdi fakat tek bir şeyi hesaba katmamışlardı. Onu da yine Çanakkale Şehitleri’nde Mehmet Akif söylesin:

“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o namert eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller,
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sîs-i ilâhi o metîn istihkâm.”

İşte milletimizin bu özelliğini hiçe saymışlardı. Yedi düvelin bugün bile hâlâ sırrını çözemediği mağlubiyetleri, yukarıdaki mısralarda bulunan; “Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman! Hangi kuvvet onu, haşa edecek kahrına râm! (boyun eğdirecek)” ifadesidir.

Dünyada böylesine büyük bir güç ve kuvvet karşısında kazanılmış bir zafer olmadığını meselenin önemine binaen tekrar edelim. Bu galibiyet; milletimizin vatanına, bayrağına, devletine ve kendisine inanmışlığının zaferidir.

Yine İstiklal Marşı şairimizin; “Bütün dünya toplanıp hücum etse Çanakkale sükût etmez” dediği gibi sükût etmedi. Göğsünü siper eden, alnı ak, saçı kınalı evlatlarımız kanları ile suladıkları vatan toprağını ne haritadan sildirdi ne de işgalci devletlere kurban etti.

Onlar vatan için kurban oldular. Bugün geniş Osmanlı coğrafyasında ve mevcut sınırlarımız içerisinde tek tek hangi eve varsak, mutlaka 93 harbinden Çanakkale’ye kadar bir şehitleri vardır. Sözü, Çanakkale Şehitleri’ne bırakalım:

“Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.”
Bütün şehitlerimize rahmet ve minnetle…

18 Mart 2022 Cuma