HÜSEYİN ÖZTÜRK
Aslında sadece çalışma hayatında değil, ticari ilişkilerde, eğitim-öğretimde, ailede ve insanoğlunun hareket ettiği her alanda kör noktalar vardır.
Çalışmanın en sevilen tarafı, elbet üretmektir. Hiçbir üretimin tek kişilik bir çabayla meydana gelmeyeceği hepimizin malumudur. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” diyenler, boşa söylememişlerdir.
İki kişiyle yapılan işler bile ekip ruhu ister. Ekip ruhunun sağlıklı işlemesi için elbet iş ve iletişim kazalarını en aza indirmek gerekir.
Ekip ruhunun aynası, işlerin kalitesidir.
Çalışma hayatında kazalara sebep olan üç nokta vardır. Bunlar; ‘kör noktalar’, ‘saklı noktalar’ ve ‘bilinmeyen noktalar.’ Bu noktalar aydınlatılmadığı müddetçe işte ve iletişimde aksaklıklar olacaktır. ‘Saklı noktalar’ ile ‘bilinmeyen noktalar’ı doğuran ana arter ise ‘kör noktalar’dır. Görebildiğimiz kadarıyla bu noktadan yürüyelim.
Bir kimsenin kendisinden kaynaklı kör noktaları bulabilmesi ve tespit edebilmesi için öncelikli olarak kişi kendisini tanımalı ve farklı karakterlere bürünmeden, gücü ve becerisi nispetinde iş ve iletişimini gözden geçirmeli. İlk kör nokta ile tespite başlayalım.
İnsanlar bazen beceriksizliklerinin ve iletişimsizliklerinin üzerini örtmek için garip bir güç gösterisine bürünerek; “Ben buyum” gibi mesnetsiz savunmaya geçerler. Oysa bu savunma, kişinin kendisini yalnızlaştırması ve ekip ruhunu reddetmesi anlamı taşır.
İLETİŞİMİN YÜZDE 60’I BEDEN DİLİYLE
Çalışma veya diğer yaşam alanlarındaki problemlerin, aksaklıkların ve anlaşmazlıkların sebebine dair kör noktalardan biri de iletişim kurduğumuz insanların kimi zaman sözüne, kimi zaman sesine, kimi vakit beden diline bakarak; zihnimizde meydana getirdiği mesaja ve anlama göre tavır alıp, o tavrımızla cevap vermemizdir.
Bu hususta şu bilgiyi paylaşalım:
Yüz yüze iletişimlerdeki meramımızın bütününü ‘yüzde 20 sesimizle’, ‘yüzde 20 kelimelerimizle’, ‘yüzde 60 da beden dilimizle’ anlatırız. Hal böyle olunca bozuk bir beden diliyle sözlerimizin ve sesimizin karşımızdakine tesir etmeyeceği meydandadır.
Tabii bunları düzelttiğimizde mesele tamam olur mu? Hayır! Birbirimizi anlamamız için fiziki ortam da çok önemli.
Mesela fiziki ortamlar, kişiye mahsus eşyalarla daraltılmamalı. Bu durum çalışmayı ve iletişimi zayıflattığı gibi kör noktaları çoğaltır, anlamayı, anlatmayı dikkati dağıtır.
Yine fiziki ortamın gürültüsü veya çevreden yayılan gürültüler, iletişimsizliklere sebep olur. Ayrıca çalışanların kültürel ve sosyal statüleri, ekonomik seviyeleri, yeme-içme, kılık-kıyafet gibi kurum aidiyetine ve disiplinine uymayan hal ve hareketler, kör noktaların sürekli çoğalmasına neden olur. Neticesi, geçimsizlik ve hoşnutsuzluk olarak yansır.
KÖR NOKTALARIN AYDINLATILMASI İÇİN
Kör noktaların aydınlatılmasını zorlaştıran esaslardan biri; “Ben biliyorum”, “Ben buyum”, “Ben böyleyim” inadı ve inancıdır. İnsanoğlu zor olduğu kadar kolaydır da aslında. Zor olanı kolaylaştırmak insana mahsus bir haslettir. Bu inadı yıkmanın yolu çok kolaydır.
Muhatabımıza söylemek istediklerimizin önüne samimi iltifat cümleleriyle birlikte onu anladığımızı yahut anlayabileceğimizi ifade ettiğimizde, karşımızdakinin sözü de sesi de beden dili de değişecektir.
Kör noktaların aydınlatılması için samimi iltifat ve ilgi, güçlü bir enerjidir ve buna hepimizin ihtiyacı var. Kör noktalar aydınlatılmazsa, neyi nasıl görmek veya anlamak istiyorsak öyle görür ve anlarız. O zaman da ‘ben gayyası’ndan çıkıp; ‘biz’ olamayız.
‘Ben’den ‘biz’e geçebilmemiz ve ‘hepimiz’ olabilmemiz için kör noktaları aydınlatıp, bu dünyanın iki kapılı bir han olduğunu bilmek kâfidir. İnsanlık tarihi boyunca birinden girilip, diğerinden çıkıldığını, gelirken nasıl gelmişsek, giderken de öyle gideceğimizi bilirsek, yarına farklı bir yelken açabiliriz.
12 Kasım 2021 Cuma