“Saraybosna için İstanbul gözlü, İstanbul için de Bosna gözlü” denilir. Ne demektir? Şöyle açıklanır: “İstanbul gülerse Bosna güler, Bosna gülerse İstanbul güler.” Veya “İstanbul ağlarsa Bosna ağlar, Bosna ağlarsa İstanbul ağlar.” Acılı yıllar geçti şükür. Artık barışın, kardeşliğin, sevginin hâkim olduğu bir devir yaşanıyor ve isteniyor.
Uzun seneler var ki, Saraybosna’ya varamamıştım. Özellikle son 10 yılda Saraybosna ve şehirleri ekonomik olarak bir hayli gelişmiş ve büyümüş.
Hemen belirtelim ki, bu büyüme ve gelişmenin en büyük etkeni; devletimiz, milletimiz, dolayısıyla İstanbul Ticaret Odası ve üyelerinin bölgedeki ticari işleri ve ilişkileri.
Dedik ya İstanbul, -esasında Balkanların tümü ama- özelde Saraybosna demektir diye. Bosna Hersek ve şehirlerini gezerken, ister tarihi ister kültürel ister ekonomik bakımdan olsun, her yerde Türkiye’nin izi bulmak mümkün.
Başçarşı’da yürürken, Edirne Ali Paşa Çarşısı’nın ikizi olan Gazi Hüsrev Bey Bedesteni’ni dolaşırken, kendinizi İstanbul veya Edirne’de sanır ve herhangi bir yabancılık hissetmezsiniz.
Bosna Hersek’in tarihine kısa bir yolculuk yapalım ve “İstanbul gözlü Bosna’da” olunması gerektiğini, daha çok yatırımların elzem olduğunu hatırlatalım.
***
Güneydoğu Avrupa haritasında yer alan Bosna-Hersek, kuzeyden ve batıdan Hırvatistan, doğudan Sırbistan, güneyden Karadağ ile komşudur. Güneyden Adriyatik Denizi’ne 20 km kıyısı bulunur.
Bir sular ülkesi olan Saraybosna, ülkenin kuzeyinde, Hersek ise güneyindedir. Drina, Bosna, Sava, Vrbas ve Neretva ırmakları cennetten gösteri gibidir.
Saraybosna, Neretva ve Bosna nehirleriyle kucaklaşmış yaklaşık 5 bin yıllık bir yerleşim merkezidir. ‘Saraybosna’ olması ise Fatih Sultan Mehmet’in, 1463 yılında fethiyle gerçekleşmiş; eğitim, sağlık, ibadet ve ticari anlamda inşa ve imar edilmiştir.
Diğer fetihlerde olduğu gibi bu fetihte de belli meslek sahiplerini getirmişler ve kısa sürede ticari hayata geçilmiş. Bugün Başçarşı’da dolaşırken sokak isimlerini okursanız, tüm mesleklerin isimlerini görebilirsiniz.
Şehrin kalbinden geçen Miljaçka Nehri üzerindeki köprüler de fethi takip eden yıllar içerisinde yapılmış ve ‘Latin’ ve ‘Çehaya’ köprüleri ile biraz şehir dışındaki ‘Koziya’ yani ‘Keçi Köprüsü’ ile şehrin en güzel noktalarını süsleyen camiler, hanlar, hamamlar, medreseler, bugün Osmanlı şehir mimarisinin önemli şahitlerindendir.
***
Osmanlı, fethettiği topraklarda ekonomik ve sosyal hayatı düzenlerken, özellikle insan haklarına da büyük önem vermişti. Fatih Sultan Mehmet, 28 Mayıs 1463 yılında Bosna’yı fethettikten sonra o ünlü insan hakları beyannamesini yayınladı ve bu beyanname, halen ‘Fojnica’ (Foynitsa) şehrindeki ‘Fransiskan Katolik Kilisesi’nde muhafaza ediliyor.
‘Ahidname’ olarak bilinen beyanname ile şu hakikati de zikretmeli. ‘Ahidname’, tarihteki ilk insan hakları belgesi olarak kabul edilen 1776 yılına ait ABD Anayasası’ndan 313 yıl önce yayınlanmıştır.
Ayrıca, 1948 yılında BM’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden 485, 1995 yılında kabul edilen Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Sözleşme’den de 532 yıl önce ilan edilmiştir.
***
Şimdi bu ‘Ahidname’den çok kısa bir özet sunalım: “Ben Fatih Sultan Han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki, kendilerine bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskanlar himayem altındadır ve emrediyorum, hiç kimse ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin.
İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve bu göçmen duruma düşen insanlar hür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar.
İmparatorluğumdaki tüm memleketlere dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler.
Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin ve tehlikeye atmasın.”