Giriş: 08.08.2025 - 09:34
Güncelleme: 08.08.2025 - 09:34
AHMET EMRE BİLGİLİ

AHMET EMRE BİLGİLİ

Herhangi bir dilin sosyolojisinden o dilin sadece yapı veya dilbilgisi yönleri değil, toplum içindeki kullanımı, tarihsel gelişimi, işlevi, itibarı ve kültürel ilişkileri gibi çok boyutlu unsurları kastedilir. Zaten dil kendi kulvarında gelişiminin devamlılığını sağlar. İbn Haldun, ünlü eseri Mukaddime’de dilin hadarileşmesinden bahsederek şehirleşme ile geçireceği evreleri anlatır. Dil, şehirde; sanat üretir, edebi ürünlere dönüşür, bilim dili haline gelir ve münasebet geliştirdiği dillerle etkileşime girer.


Dil öğretimi bir ekosistemi gerektirir elbet fakat dil sadece kendinden ibaret değildir, Türkçe ise hiç değildir. Burada temel soru; Türk dünyasının ortak Türkçesinin nasıl inşa edileceğidir. Ortak dilimiz Türkçe üzerinden anlaşılabilirlik zemini önemlidir. Bu zemin oluşturamaz ise başka çözümler kendiliğinden devreye girecektir. Arap coğrafyasında Arapçanın yerine ikame edilen İngilizce ve Fransızcanın durumu budur. Türk coğrafyasında zaten var olan Sovyetlerden kalma Rusçanın ağırlığı veya İngilizcenin devreye girmesi mümkün görünür. Bu sebeple Türk coğrafyasının anlaşabilecekleri bir Türkçeyi devreye sokmaları stratejik bir adımdır.


Bunun da ötesinde Türkiye açısından Türkçenin iki farklı dünyası vardır. Ana dili Türkçe olanlar -lehçe farkları olanlar da dahil- ve Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenenler. Bu durum ona hem zenginlik hem de itibar katar. 


***

Dil, özünde bir iletişim aracıdır ve hegemonik bir araca dönüştürülmemeli, diğerlerine ve kültürlerine saygı göstermelidir. İngilizce ve Fransızcanın bu alanda sabıkalı bir dil olduğu biliniyor. Diğer bir ifade ile dil ve sömürgecilik korelasyonu asla kurulmamalıdır. Türkçenin bu konuda sicili son derece temizdir. Devletin ilgili kurumları Türkçenin öğretilmesini savunur ve bu doğrultuda elinden geleni yapar fakat bütün bunlar sömürgecilik değil, gönül coğrafyası anlayışı içinde olur.


Türkçenin Türk devletleri bağlamında bir iletişim dili haline gelebilmesi, bu devletler nezdinde ortak bir problem olarak görülür. Bu durum tarihi ve kültürel hafıza bağlantısının güçlü bir şekilde tesis edilebilmesi açısından da önem taşır. Bilindiği üzere Türk lehçelerinin varlığı, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan göç yollarının, tarihi bağların ve ortak mitolojilerin izlerini taşır. Türkçenin Türk dünyasında farklılıklarıyla konuşulması, bunu zenginlik olarak gören bir kültürel paradigma sunar. Bu durum bu coğrafyada dille ilgili ortak bir geçmişin kapsayıcı, birleştirici özelliğini ifade eder.


Türk dünyasının Türkçesinin nasıl inşa edileceği sorusu elbette uzun bir süreci gerektirir. Fakat bu başlatılmaz ise diğer etkin veya küresel dillerin hegemonyasına girmekten başka yol görünmez. Önemli olan, Türk dünyasında Türkçe üzerinden bir anlaşma zeminini güçlendirici çalışmalar yapmaktır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın ortak bir alfabe üzerinde çalışması, bu doğrultuda önemli bir adımdır. Zira örnek vermek gerekirse farklı lehçeleri kiril alfabesi üzerinden okumak bile ortak dil zeminini zorlaştıran bir unsur olarak görünür.


***

Türkiye Türkçesinin Türk dünyasında yerleşmesi meselesi, elbette sadece dille ilgili olmayıp politik, kültürel, ekonomik ve teknolojik boyutları olan çok katmanlı bir problemdir. İş dünyasının kullanabileceği bir dile dönüştürmektir. Ancak burada Türkçeyi zenginleştiren ve avantajlı kılan iki boyut; Türk dünyasındaki Türkçe, gönül coğrafyasındaki Türkçe ve Türkiye Türkçesi dilde anlaşılabilirlik avantajını iyi değerlendirebilmek için güçlü bir ortak zemin oluşturacaktır.


Güçlü bir dil, her zaman için dilden büyüktür. Sahanın genişlemesi; Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, MEB, TİKA, YTB’nin Türkçe öğretimini çok yönlü bir etki biçimi hâline getirebilmesidir. Türkçe öğreten kurumlar, sadece dil değil, aynı zamanda kültür, kimlik ve diplomasi aktörleridir. Bu durum da Türkçeyi bir kültürel hafıza taşıyıcısı haline getirir. Türkiye’ye eğitim için gelen öğrenciler Türkiye Türkçesi öğrenir, kendi ülkelerine döndüklerinde bunu iletişim dili olarak kullanır. Özellikle YTB bursları ve Maarif okulları, Türkiye Türkçesi’nin öğretimini organize eden önemli aktörlerdir. Türk iş dünyasının Orta Asya’daki yatırımları da Türkiye Türkçesini iş ve ekonomi dili haline getirir.


Türkiye Türkçesi, Türk lehçelerine (Azerbaycan, Türkmen) oldukça yakındır; kısa bir uyum süreciyle karşılıklı anlaşma mümkündür. Diğer Türk lehçeleri (Kazakça, Kırgızca, Uygurca) ile olan fark daha fazladır ama tarihsel ortak kelime hazinesi, gramer benzerlikleri hâlâ güçlüdür. Bu da Türkiye Türkçesinin bir üst iletişim dili olması zeminini hazırlar.