Bu ülkeyi 23 yıldır yönetmeye devam eden siyaset, adına açılım dediğimiz ve kendi önünü temizlemeye yönelik birçok işe girişti. Neticesi iyi olan da belirsiz olan da negatif olan da olmuştur. Ama en azından yol tecrübesini edinmiş ve neticeyi görmüş oldu. Burada ana gaye; ülkenin gelişmesini istemeyen ve ayak bağı olmaya çalışan yerli/yabancı unsurların oyununu bozmaya yönelmekti.
Kısaca hatırlamaya çalışalım; AK Parti’nin siyasi açılımları daha çok demokratikleşme paketleri şeklinde olmuştur. Siyaset tarafından yapıldığı için bu şekilde algılandı ama hareket noktası kültürel idi. İlk ciddi açılımı; Kürt kökenli vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesidir. Buna da Çözüm Süreci ismi verilmişti. Bu süreçte, örgütün silah bırakması ve demokratik yollarla çözüm için müzakere zemini oluşturulması hedeflenmişti. Bu teşebbüs o dönem için oldukça cesaretli ve riskleri olan bir adımdı. Fakat örgüt (PKK) bu teşebbüsü kendi adına kendini güçlendirecek bir zemin olarak gördü ve bu doğrultuda hareket etti. İktidar beklediği tavrı göremeyince yaşanmışlıklardan ibaret bir tecrübe olarak kaldı.
***
İkincisi Alevi açılımı idi. 2009-2010 yıllarında Alevi temsilciler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve Diyanet yetkililerinin katılımıyla çalıştaylar düzenlendi. Bu çalıştaylarda Aleviliğin problemleri ve talepleri tartışıldı; sorunların tespiti ve çözümleri üzerinde bir yol haritası oluşturulmaya çalışıldı. Bu süreç de kültürden hareketle yapıldı ve diğerine göre daha sağlıklı bir şekilde yürütüldü. Bunun en önemli çıktısı ise Kültür Bakanlığı’nda Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu ve halen işleyen bir bürokratik birime dönüştü.
Önceki çözüm süreci başarısızlıkla neticelendiği için daha çok ülke güvenliği merkezli şekillenen bir strateji izlendi. Kürt kökenli vatandaşların kültürel hakları ve gündelik hayatlarına dönük bazı düzenlemeler oldu. Doğal olarak, bu mesele kimlik-demokrasi ekseninden çok güvenlik ve terörle mücadele eksenine kaydı.
***
Bu türden, ülkeyi ve toplumu rahatlatan açılımlardan sonra hem ülke içi etnik bakış açılarını rahatlatan hem de koskoca bir İslam dünyasını arkasına alıcı bir politika anlamına gelen ümmete açılmak, rasyonalitesi olan bir çizgiyi ifade eder. Aslında AK Parti’nin Türkiye’de veya İslam coğrafyasında Müslüman toplulukları kapsayıcı bir perspektifle, dini ve kültürel dayanışma temelinde bir politika geliştirmesi zaten iktidar olduğundan bu yana dillendirdiği ve örtük bir şekilde uyguladığı bir söylemdir. İslam ülkelerini ziyarette Cumhurbaşkanı tarafından yapılan konuşma metinlerinde bunu görmek mümkündür. Kimsenin beklemediği bir anda Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilişi anlam olarak ümmet açılımının ta kendisidir.
Bu nedenle AK Parti’nin stratejisi; din temelinden hareketle kültürel formatta uluslararası dayanışmayı ve diplomatik/yardım politikalarını güçlendirmek olarak ifade edilebilir. İnsani yardım odaklı bir dış politika ile Müslüman toplumlarla kültürel ve ekonomik iş birliğinin artırılması yaklaşımı benzer neticeler verir. Gönül Coğrafyası anlayışı ile Afrika kıtasına açılımın temelinde de bu var. Ülkemizin THY dahil tüm misyon kuruluşlarının kara kıta yapılanması ancak böyle izah edilebilir. Bu çalışmalar veren el olabilmenin derdiyle yapılmaktadır.
***
İç politikada dini açıdan bütünleşmeyi sağlayıcı adımlar, dış politikada ise İslam coğrafyasına yönelik yakınlaştırıcı ve koruyucu çerçevedeki çalışmalar ve bu çerçevede kültürel diplomasi bakışını güçlendirmek önemlidir. Uluslararası ilişkiler anlamında Türkiye adını koymasa da ümmet açılımını başlatmış görünmektedir. Etnik kökenle ilgili problemleri çözme noktasında oldukça cesur ve kararlı adımlar atan üst siyaset bir sonraki genişleme halkası olarak ümmete açılım konusunu kültürel formasyonda başlatmasında silsileye uygunluk açısından isabetli görünmektedir.
Sosyolojik boyutu bulunan her türden açılım kültürden hareket ederse daha sağlıklı gelişir ve ömrü uzun olur. Bu sebeple fiilen zaten var olan ümmet açılımının daha fazla kültür odaklı yürümesinde fayda var. Mübarek aylar da bu süreci başlatmak açısından uygun bir kültürel zemin oluşturmaktadır. Ramazan ayı da bu zemini taçlandıracak global etkinlikler için müthiş bir fırsattır.