Bir yandan ABD’de yaşanan suikast sonrası seçim ortamı ve jeopolitik riskler, diğer yandan da Türkiye’nin açıkladığı verilerin dikkat çekici olması nedeniyle uluslararası sermayenin yatırım iştahını artırması, mali piyasalarda risklerle beraber fırsatların da oluşmasına zemin hazırlıyor.
Ortodoks politikalara geçişle birlikte yükseltilen reel faizler hemen TL cinsi mevduata gerek yurtiçi gerekse yurt dışından ilgi duyulmasına neden oldu. TL depo ile gelen sıcak para anında mevduatta yerini TL olarak alırken, TCMB bunu iyi bir fırsat olarak gördü ve rezervlerini düzeltme yolunu seçti. Böylece sürekli eleştirilen TCMB negatif net rezervleri tarihe karışmış olup net rezervler 11 milyar dolara kadar yükseldi. Daha önce eksi 65 milyar dolar net rezervler konuşuluyordu.
TCMB REZERVLERİ
TCMB gelen döviz akımını bir fırsat olarak değerlendirerek rezervlerini güçlendirdi. Ancak bunun bir de bedeli var. Sıcak para ya da menkul kıymetler üzerinden gelen paranın, geldiği hızdan daha hızlı çıkma özelliği var. Bu nedenle pembe tablo bir anda kırmızı tabloya dönebilir. Yani hızlı döviz çıkışı, kurları bir anda yukarı yönde oynatarak hem enflasyonu artırabilir hem de piyasanın önünü görmesini engelleyerek durmasına neden olabilir. Bunun için ekonomik bir nedene gerek yok. Aksine siyasi bir neden bile tetikleyici olabilir. Bu da Türkiye için önemli bir risktir.
TCMB rezervlerini güçlendirirken gelen milyarlarca doları tarihi en yüksek dolar değeri üzerinden aldı. Yabancı yatırımcı, eğer TCMB olmasaydı dolarını 30 TL kurun altından bozmak durumunda kalacaktı. O zaman neler olurdu kısaca bakalım.
ÜCRET POLİTİKASI
Dolar, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de ifade ettiği gibi 20’li rakamlardan işlem görecekti. Böylece yabancı yatırımcı aynı dövizle bu kadar Türk Lirasını satın alamayacaktı. Kur düştükçe daha önce maliyet enflasyonu nedeniyle yaşadığımız hızlı enflasyonist yükselişin tersini yaşayarak aylık bazda eksi enflasyonu yani deflasyonu görecektik. Gelir dağılımının hızla bozulduğu bir ortamda bu gelişme, düşük gelirlilere bir nebze nefes aldıracak, ücretlerde yukarı yönlü baskı azalacaktı. Düşen kur, yeni düşük girdi maliyeti demekti. Yani ihracatçı güncel maliyetlerle rekabet avantajını kaybetmeyecekti. Şimdi istese de istemese de elindeki elemanları tutmak için ücretleri ayarlamak zorunda kalacak. Ya da bas bas eleman bulamıyorum diye bağırmaya devam edecek.
Bu durum, TCMB’nin rezervleri güçlendirmek için kullandığı fırsatın Türkiye’ye maliyetidir.
22 Temmuz 2024 Pazartesi