Yurtdışına şöyle bir bakalım.
Küresel piyasaların gündeminde son dönemde merkez bankalarının kararları ile büyüme rakamları öne çıkıyor. Küresel ölçekte enflasyon oranlarında yaşanan yukarı yönlü hareket, genişletici yöndeki para politikalarının sürdürülmesi konusunda soru işareti oluşturuyor. Yükselen enflasyon genişletici para politikalarından vazgeçilmesine neden olursa faiz yükselişlerini görmeye başlayabiliriz. Kaldı ki ABD’de açıklanan makroekonomik veriler ekonomik aktivitenin gücünü koruduğunu gösteriyor. Fed’in mart toplantısında faiz artırımı kararı alabileceği yönündeki beklentiler daha da arttı. Bunun yanında Euro alanında iktisadi faaliyet toparlanmaya devam ederken, şubatta yıllık TÜFE enflasyonu dört yıldan uzun sürenin zirvesine çıktı. Bu durum faizlerin yukarı yönlü gözden geçirilmesine neden olabilir. Bölgenin ekonomilerinde seçimlerin yaklaşması ise siyasi risklerin gündemde öne çıkmasına neden oluyor. Bu konu da faizlerin yukarı çekilmesine bahane edilebilir. Çin’de de enflasyon hızlı yükseliş kaydediyor. Gelecek dönemde enflasyonun yüksek seyretmesi ve sermaye çıkışlarının sürmesi halinde ülkede para politikasının sıkılaştırılabileceği konuşuluyor.
Genel olarak dünyada enflasyonist baskılar bahane edilerek faizler yükseltilmeye başlanabilir.
Gelelim Türkiye’ye...
Türkiye genelinde işsiz sayısı Kasım 2016 döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 590 bin kişi artarak 3.7 milyon kişi düzeyine ulaştı. İşsizlik oranı da 1.6 puan yükselerek yüzde 12.1 ile yaklaşık son 7 yılın en yüksek seviyesinde gerçekleşti. Bu durum sosyal anlamda yurtiçi talebi de olumsuz etkileyebilir.
Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi Aralık 2016’da bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 1.3 arttı. Bu dönemde alt sektörlerin genelinde düşüş gözlense de temel eczacılık, ürünleri, motorlu kara taşıtları ve ulaşım araçları imalatında gözlenen güçlü performans endeksin yüksel-mesinde belirleyici oldu. O yüzden endekste sektörel gelişmelere de ayrıca bakmanızda fayda var. Çünkü diğer sektörlerdeki olumsuz gelişmeler için tedbirler alınması gerekiyor.
Ocak 2017’de ihracat yıllık bazda yüzde 18.1 ile 4 yıldan uzun sürenin en hızlı artışını kaydetti. İthalat da (enerji fiyatlarında düşük baz etkisinin devreye girmesiyle) yüzde 15.9 ile son 3 yılın en sert yükselişini sergiledi. Böylece dış ticaret açığı yıllık bazda yüzde 10.3 genişledi. Çoğunlukla ara malı ithalatı yapan bir ülke olduğumuzdan bu açık önümüzdeki dönem üretim artışını da müjdeliyor. Reel sektör güven endeksinin yüksekliği de bunu teyit ediyor. Enerji hariç cari denge ise 2016’da 8.7 milyar dolar açık verdi. 2017’nin ilk ayında bütçe gelirleri yıllık bazda yüzde 25.8 ile güçlü bir artış kaydetti. Bu dönemde, bütçe harcamalarındaki artış yüzde 11.3 düzeyinde gerçekleşti. Böylece ocakta bütçe 11.4 milyar TL fazla verdi. Bu veri aylık bazda piyasalarda daralmaya neden olabilecek bir gelişme. Önümüzdeki dönemde tersine dönmesi sürpriz olmayacak. O zaman parasal rahatlamayı fazlaca hissedeceğiz. Aralıktan bu yana yükseliş eğilimi sergileyen yıllık TÜFE artışı yüzde 10.13 ile 2012’den beri ilk defa çift haneli seviyeye çıktı. Hem kurlar hem de global enflasyonist baskı özellikle üretici fiyatlarında ciddi sıçramalara neden oldu. Bu hareket faiz artırımıyla tersine dönebilir. O yüzden stok yönetiminde her zamankinden daha fazla dikkatli olmak gerekiyor.
Gerek işsizlikte artış gerekse kur nedeniyle oluşan enflasyonist baskılar yürütülmesi zor bir süreci de beraberinde getiriyor. Biri için faiz indirimi, diğeri için ise faiz artırımı gerekiyor. Global faiz artırım furyasına uymak zorunda kalırsak o zaman iç talebin canlandırılması için ek tedbirlere ihtiyaç duyulacak.
13 Mart 2017 Pazartesi