Global durgunluk ve emtia fiyatlarındaki düşüş sürerken faizlerin artırılmaya çalışılması genel ekonomik doktrinlere pek de uygun bir yaklaşım değil. Paranın talebinin artması durumunda faizlerin artması mantıklı olan bir yaklaşımdır. Global durgunluk varken, piyasa bu kadar likitken faizlerin artırılması için çaba gösterilmesi zaten ayakta durmaya çalışan reel sektörü daha da zora sokabilecek bir gelişmedir. Bu nedenle de FED faiz artırımlarına başlanmasının global ekonomiyle uyumlu olmadığını, dolayısıyla da ABD’nin kendi başına bu hareketinin bedelinin çok ağır olabileceğini her zaman ifade ettik. Şimdi ilk faiz artırımından sonra gelen ABD verileri bize nasıl bir tablo gösteriyor ona bakalım:
ABD’de geçen hafta şubat ayı öncül hizmet PMI verisi 49.8 ile 50 kritik seviyesinin altında açıklanarak hizmet sektöründe daralmaya işaret etti. ABD’de bir süredir açıklanan makroekonomik verilerin çok olumlu tablo çizmemesinin üzerine hizmet PMI verisinin de son iki yılın en düşük seviyesinde açıklanması ABD ekonomisinde yavaşlama endişelerine neden oluyor. Geçen hafta açıklanan bir diğer veri olan yeni konut satışları ise ocak ayında beklentilerin oldukça altında kaldı. Görüldüğü gibi veriler aslında güçlü bir ekonomik aktiviteyi onaylamamaktadır. Zaten FED yetkililerin faiz artırımına yönelik birbiriyle çelişen açıklamaları da gelmeye başladı. Richmond FED Başkanı Jeffrey Lacker, FED’den bu yıl içinde faiz artırımları beklemenin hala mantıklı olmaya devam ettiğini ve henüz faiz politikasını değiştirmesine neden olacak kadar olumsuz bir ekonomik veri görmediğini söylerken, öte yandan, St. Louis FED Başkanı James Bullard, FED’in üzerinde faiz artırımı baskılarının azaldığını ve enflasyon beklentileri düşerken faiz artırmanın akıllıca olmayacağını belirtti. Biz de kendisiyle aynı fikirdeyiz. ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin yükselmesi riskten kaçınmak isteyenlerin elindeki ABD tahvil ve bonolarını satmasıyla ilgili olduğundan faiz artışı ekonomiye olan güvensizliği göstermektedir, güveni değil.
Emtia piyasalarında artan volatilite küresel piyasalarda risk iştahının azalmasına neden olurken, Çin’de gecelik para faizinin sert bir şekilde yükselmesi ve Çin Maliye Bakanlığı tarafından ihracat ve Yuan’a dair yapılan açıklamalar piyasalarda ülke ekonomisine ilişkin endişeleri artırdı. Böyle bir ortamda illa faizleri artıracağım demek ekonominin altına dinamit koymaktan farksızdır. Belli ki faiz lobisi pek de rahat durmuyor.
Bu durumun Türkiye’ye önemli yansımaları olabilir. Çünkü global risk iştahı sıcak paranın oradan oraya kaçışmasına neden olmakta, kurlarda reel ekonomiyle açıklanamayacak sert oynaklıkların yaşanmasına sebep olmaktadır. TCMB’nin kurlardaki bu agresif hareketlenmelerde sert ve ciddi bir reaksiyon gösterememesi de kura dayalı enflasyon oluşumuna neden olurken, nominal faizlerin de yukarda kalmasının ana sebebini oluşturmaktadır. Böylece reel sektör de yüksek faiz sarmalına takılarak rekabet konusunda ciddi sıkıntılar yaşayabilir.
Son söz; enflasyonun kontrol altına alınması için paranın değerinde istikrarın yakalanması şart. Ancak o zaman enflasyon düşecek ve faizler seviyesi de aşağı yönlü bir hareket yapacak konuma gelecektir. Sıralama yaparsak önce parasal istikrar, sonra buna bağlı enflasyon düşüşü ve akabinde faiz düşüşü. Sıralamayı değiştirmek bile büyük hata olur.
28 Şubat 2016 Pazar