Giriş: 10.10.2025 - 08:54
Güncelleme: 10.10.2025 - 08:54
HÜSEYİN ÖZTÜRK

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Mezopotamya’nın kadim şehirlerinden Diyarbakır; binlerce yıllık geçmişi, surları, çarşıları, hanları, hamamları ve kervansaraylarıyla medeniyetimizin pek çok unsuruna ev sahipliği yapmıştır.


Medeni müktesebatımıza ilgi duyanlarımızın incelik ve hassasiyetle ziyaret etmesi gereken ilk şehirlerimizden biridir. Bu medeni izlerin en görkemlilerinden biri ise 16. yüzyıldan günümüze uzanan Hasan Paşa Hanı’dır.


Bugün ziyaretçilerin kahvaltı yaptığı, çay içtiği, hediyelik eşyalar satın aldığı alt katında binlerce kitabın büyük bir kültür havzasını içinde barındıran han, Osmanlı döneminde, Ortadoğu’dan Balkanlar’a kadar ticaretin ana merkezlerinden biri olmuştur.


BALKANLAR’DAN MEZOPOTAMYA’YA!

Malum Sokollu Mehmet Paşa Balkanlı’dır. Kendisinin bütün bir ülke çapında önemli eserleri vardır. Hasan Paşa Hanı, Sokollu’nun oğlu Hasan Paşa’nın eseridir. Hasan Paşa Hanı inşaatı, paşa başka göreve tayin edilince bir süre Özdemiroğlu Osman Paşa gözetiminde devam eder.


1575 yılında tamamlanan yapı, kısa sürede şehrin en önemli ticaret ve konaklama mekânlarından biri haline gelir. Tacirlerin ve seyyahların uğrak noktası olan Hasan Paşa Hanı için Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Diyarbakır’a geldiğinde hanı, ‘kale gibi sağlam, görkemli bir yapı’ diye kaydeder.


Alt katında yüzlerce atın ve devenin barınabileceği ahırlar, üst katlarda misafir odaları, avluda şadırvan ve ahi başının odası vardır ve ticari her iş, ahiler tarafından denetlenir.


Bir kervanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak düzen mevcuttur. Hatta 18. ve 19. yüzyıllarda ticari anlaşmazlıkların çözüldüğü bir nevi ticari mahkeme vazifesi de görür. Ayrıca askeri amaçlarla kullanıldığı da yine kayıtlarda yer alır.


Hasan Paşa Hanı’nın en dikkat çekici yönü, Diyarbakır’a özgü taş işçiliğidir. Siyah bazalt ve beyaz kalker taşlarının yan yana dizilişiyle oluşturulan siyah-beyaz cephe düzeni, kentin kimliğini yansıtır. Diyarbakır’ın insani ve kültürel zenginliklerine mimarisi eşlik eder.


Revaklarla çevrili avlu, yazın serinlik, kışın ise korunaklı bir ortam sağlamakta imiş. Batı cephesindeki gösterişli giriş kapısı, mukarnas süslemeleriyle dönemin sanat anlayışını ortaya koyar. İç kısımlarda dükkânlar, odalar ve depo alanları bulunur.


Ticaretin, sosyal hayatın ve kültürün merkezi olan Hasan Paşa Hanı da geniş Osmanlı coğrafyasında bulunan diğer han ve kervansaraylar gibi inşa edildikleri dönemden itibaren sadece malların alınıp satıldığı bir konumda kalmamış elbet.


Ticari güvenliğin sağlandığı, tüccarın birbiriyle tanışması, buradan itibaren seyahat edecekleri diğer şehirlerde nelerin alınıp satabileceği gibi hususlarda görüş alışverişinde bulunup, hangi şehirde ne üretilir, ne satılır mevzuları konuşularak, ticarete yön verilirmiş.


Bir başka önemli hususa daha değinelim. Diğer han ve kervansaraylar gibi Hasan Paşa Hanı da bir vakıf gelir kaynağıdır. Elde edilen gelirlerle medreseler ve hayır kurumları desteklenir. Böylece ekonomik hayat, doğrudan sosyal hayata katkı sunar.


Tarihi geçmişinden günümüze dönecek olursak, 2000’li yıllarda yapılan restorasyonlarla Hasan Paşa Hanı, turistik bir çekim merkezi haline getirilmiş. Bugün sabah kahvaltısı yapılan, yerli yabancı turistler ağırlayan ve kalabalığı hiç eksilmeyen canlı bir mekân olarak işlevini sürdürür.


Korunması gereken bir bellek olarak Hasan Paşa Hanı, Diyarbakır’ın tek başına turistik bir durağı değil, aynı zamanda şehir kimliğinin ayrılmaz bir parçası hüviyetini taşır. Bu yapıya bakarken, yüzyıllar boyunca buradan geçen kervanları, tacirleri, seyyahları, esnafı, halkı da hatırlamak gerekir.


Hasan Paşa Hanı, şehir hafızalarımızın en güçlü simgelerinden biridir ve gelecek kuşaklara tüm tarihiyle aktarılmalıdır diye sözü nihayete erdirelim.