istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi
Giriş: 13.03.2025 - 08:55
Güncelleme: 13.03.2025 - 08:55
NURULLAH GÜR

NURULLAH GÜR

Dünya oldukça kaotik bir dönem geçiriyor. ABD, Avrupa ve Rusya üçlüsü, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana en büyük ayrışmasını yaşıyor. Bu ayrışmanın en büyüğü, ilginçtir ki, Atlantik İttifakı’nda gözlemleniyor. ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’ya açtığı güvenlik şemsiyesini geri çekmeye hazırlanıyor. Buna karşılık Avrupa Birliği, 800 milyar Euro’luk savunma paketini devreye alma konusunda anlaşmaya vardı.


Bu küresel mücadelenin bir de Çin boyutu var. Aslında ABD’nin esas odaklanmak istediği ekonomik ve jeopolitik rakibi de o. ABD, bundan sonra Rusya ve Avrupa bölgelerindeki meselelerle vakit kaybedip Çin’in daha fazla güç kazanmasını istemiyor.


Tüm bu yaşananlar haliyle küresel ekonomiyi de etkiliyor. 1980’li yıllardan 2010’lara kadar büyük bir hızla dünyaya yayılan küreselleşme güç kaybediyor. Korumacı politikalar küresel ticareti ve büyümeyi yavaşlatıyor.


TÜRKİYE’NİN ZORLU SINAVI

Türkiye, bu zorlu ortamda küresel ekonomiden aldığı payı artırmak için büyük bir uğraş veriyor. Konu zulüm, yıkım ve savaş olduğunda Türkiye, her zaman olduğu gibi istikrardan ve barıştan yana taraf olacaktır. Fakat ticaret diplomasisinde Türkiye’nin taraf olma gibi bir lüksü yoktur. Türkiye; tarihi, coğrafi konumu ve iktisadi bağlantıları gereği yukarıda saydığım dört büyük aktörle de çok uzun yıllardır devam eden temaslara sahip bir ülkedir. Bu özelliği ile birçok ülkeden ayrışır. Dolayısıyla bu dört aktörle de Türkiye’nin pragmatik biçimde iktisadi ve ticari ilişkilerini doğru boyutlarda geliştirmeye ihtiyacı var.


Türkiye’nin ihracattaki Avrupa pazarının ağırlığını yüzde 30’lara doğru çekerek biraz daha Amerikan ve Asya pazarlarına doğru yönelmesi orta ve uzun vadede daha faydalı olacaktır. Doğu Asya’ya bağımlılığını azaltmayı hedefleyen Trump yönetimine Türkiye’nin önemli bir alternatif tedarikçi olduğunu göstermeliyiz.


Avrupa tarafında ise dış ticaretten ziyade ortak yatırımlara yönelik bir strateji geliştirmeliyiz. Elektrikli araçlar ve savunma sanayi teknolojileri, Avrupalıların yeni dönemde ortaklığa yanaşabilecekleri alanlar olarak dikkat çekiyor. Bu tip ortak üretim ve teknoloji geliştirmeye Türkiye’nin ihtiyacı olduğu kadar Avrupa’nın da ihtiyacı olduğunun altını çizmek lazım.


Türkiye’nin Rusya ve Çin ile iktisadi ve ticari ilişkilerini geliştirmeye çalışması ise bir eksen kayması olarak değerlendirilmemeli. Türkiye, ticaret stratejilerini belirlerken hem tarihi ve coğrafi bağlantıları hem de değişen küresel ekonomik koşulları dikkate almak zorundadır. Dolayısıyla sırtını ne Doğu’ya ne de Batı’ya dönebilir. 


Mevcut koşullarda hem Batı hem de Doğu ile düzgün ve orantılı ilişkiler yürütebilmek Türkiye’nin alamet-i farikası olabilir. Batılılar için böyle bir müttefike sahip olmak da değerli olacaktır.


Özetle, Türkiye yeni dönemde küresel ekonomideki önemini ve ağırlığını artırmaya aday bir ülkedir. Önümüzde böyle bir fırsat var. Ticaret diplomasisinde doğru manevraları yapabilmek için ise öncelikle içeride makroekonomik istikrarı tesis etmemiz ve reel sektörün dinamizmini korumamız gerekiyor.