İmkânım olsa, ‘vicdanlar ve etiketler’ ismi altında bir belgesel yahut sinema filmi çekmek isterim. Peki, neyi anlatmak isterdim belgesel veya sinema filminde?
Dilim döndüğünce izaha gayret edeyim. Hepimizin yolu günlük olarak bir şekilde alışveriş noktalarına, marketlere uğruyor ve alışveriş ediyoruzdur.
Son aylara kadar pek dikkat etmediğim bir hususta uyarıldım. Denildi ki; “Meyve sebze ve benzeri ihtiyaç maddeleri alırken, üzerindeki fiyatlarla tartıdan ve kasadan geçen fiyatlara dikkat etmek lazım.”
Doğrusu şimdiye kadar dikkat etmemişim meğer. Az ya da çok maddi kayıplara uğramışım. Şimdi artık dikkat ediyorum ve her seferinde ya ürünü geri bırakıyorum yahut gerçek fiyatıyla alıyorum. Nelere rastlıyoruz birkaç örnek verelim.
Efendim, insan yaratılmış olarak ‘aziz bir varlıktır’. Bütün bir kâinatta ne varsa insanoğlunun emrine amade kılınmış ve hayatın devamı için sunulmuştur.
Bu yaratılışa sahip çıkabilmek için de yine insana vicdan gibi adaletle hakkaniyetle davranılması için denetleyici bir hâkim duygu verilmiştir.
İnsanı insan eden hasleti, vicdanıdır. Vicdan sahipleri; aklı, fikri, insafı, duygu ve düşünceleri çerçevesinde, başkalarının emeğine göz dikmez, hırs yapmaz, tamaha kaçmaz. Çünkü vicdanı, kişinin hâkimidir.
* * *
Söz uzamasın, gelelim meselenin özüne!
Malum marketlerde meyve-sebze gibi çeşitli yiyeceklerin üzerlerinde fiyatlar yazılıdır. Bazı ürünlerde de değişik sebeplerle indirimler uygulanır.
İnsanımız da bu indirimlerden yararlanmak için alışverişini etikete göre yapar. Tartı noktasına gelince bakarsınız ki, ürünün üzerinde yazılı rakam değil, başka rakamla tartılmıştır. Kasaya geldiğinizde de rastlarsınız.
Önceki gün yine böyle bir hadise yaşadık. İndirimli fiyattan ürünü alıp tartıya vardığımızda, ürün tartıldı ve dersimizi ezber ettiğimiz için hemen fiyat kontrolü yaptığımızda gördüm ki, rakam farklı.
İlgili şahıslara meseleyi aktardığımızda her zaman ki mazeretle; “Kusura bakmayın etiketi kaldırmayı unutmuşlar” oldu. Bir kere değil, iki kere değil, sıkça yaşanılan bir durum olduğu için aldıklarımızı geri bırakarak oradan ayrıldık.
Şimdi bu hususta Ticaret Bakanlığımız ne yapsın? Her alışveriş noktasının başına bir memur mu diksin ve fiyatları mı kontrol ettirsin? Belediyeler ne yapsın? Tartıların ve kasaların başına birer zabıta mı diksin?
Yukarıda dedik ya, insanın en iyi bekçisi vicdandır diye. Ahilik sistemi, geçmişte her meseleyi insanın vicdanıyla ölçmüş ve sistemi vicdan üzerine kurmuştur. İnsanoğlunun yolu da yönü de eğer vicdanından geçmiyorsa gerçekten her şey zorlaşıyor ve yük oluyor.
* * *
Madem söz yine yüzyıllarca Osmanlı Devleti’ni ayakta tutan ahiliğe geldi. Bir iki kelam ederek, meramımızı anlatmaya devam edelim.
Efendim, ahilikte para kazanmak hayatın gayesi değildir. Böyle bir yaklaşım, ahilik düşüncesine terstir. Çünkü vasıta olan para gaye haline gelir, gaye olan ahlaki değerler de vasıta haline gelir ki, bundan sonrası malumdur, insanın bekçisi olan vicdan iflas eder.
Ahilik düşüncesinde meslek ahlakının, doğruluk ve bağlılık üzerine oturduğu görülür. İşle ilgili verilen eğitimler, çalışma alanının düzenlenmesi ve mesleğe bağlılıktaki ilkeler, ahiliğin çalışma ahlakının temelini oluşturur.
Ahilikte meslek ahlakının dayandığı prensipleri şu şeklide sıralamak mümkün:
-Müşteriyi aldatmamak,
-Malı överek yalan söylememek,
-Hileli ölçüp tartmamak,
-Karaborsacılık yapmamak,
-Müşteriyi kızıştırmamak,
-Vadesi dolmuş ürünleri satmamak,
-Alışverişte iyi muamelede bulunmak,
-Çalışanın sorumluluğunu bilmesi,
-Çalışanın işinde dikkatli olması,
-İşveren ile çalışanların birbirine güven duyması,
-Güvenin olmadığı yerde işin bereketi ve düzeni kalmaz.
11 Kasım 2024 Pazartesi