Yerel, ulusal ve uluslararası kalkınmada Anadolumuzun bütünü bir hazine hükmündedir. Edirne’den Kars’a, Kastamonu’dan Şırnak’a, Artvin’den Muğla’ya her köyümüz, beldemiz, ilçemiz, vilayetimiz; ekonomimizin merkez üssü gibidir.
Yerküredeki diğer coğrafyalara göre yine en verimli topraklardan birine sahibiz. Kendi kendine yetecek yedi ülkeden biriyiz. Yeraltı ve üstü zenginliklerimizi tam kapasiteyle ekonomiye kazandırdığımızda, başka bir Türkiye ile karşılaşacağımız aşikârdır.
Aklıselim sahibi her insanımızın bildiği gibi 50 yıla yaklaşan bir süredir terör örgütlerinin başta insanımıza, ardından ekonomimize vurduğu darbeler sebebiyle ekonomik, sosyal ve kültürel manada istenildiği gibi kalkınamadık.
Şimdi artık yerel, ulusal ve uluslararası büyüme ve gelişmede devletimizin ve milletimizin önünde engel kalmadı. Terörsüz Türkiye, Türkiye Yüzyılı’nın tamamlayıcı ana unsurlarından biri olacaktır.
Ekonomimizin can damarını teşkil eden bölgelerimizin başında Güneydoğu ve Doğu illerimiz gelir. Yeraltı ve üstü zenginliğimiz bakımından çok verimli araziye sahiptir. “Bu topraklara hangi tohum ekildi de yeşermedi” tespiti, bütün Anadolumuz için geçerlidir.
Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere Anadolu’nun genelinde; tarım, hayvancılık, sanayi ve turizmle kalkınmada pek çok araştırmalar yapılarak veriler elde edildi. Lakin bölgeyi gezmek, araştırmak, buralarda yaşayan insanlarımızla sohbet etmek, işleyen çarkları yerinde görmek de malum araştırmaların bel kemiğini oluşturuyor.
Bu hususta ‘Anadolu Yollarında Ticaretin İzleri’ kitabının hazırlanmasında Anadolu’yu gezerken, terör yüzünden insanlarımızın topraklarına hasret kaldıklarını müşahede etmiştik. Biz topraklarına bağlı bir milletiz. Bunu yabancı bir gözden verelim:
1913 yılında Balkan Savaşı’nın devamı, Birinci Dünya Harbi’nin arifesinde, ekonomik olarak dipleri görmüş Anadolu’ya, Macar siyaset bilimci ve ekonomist Belâ Horvath, bir seyahat yapar ve ‘Anadolu 1913’ isimli kitabının girişinde şöyle der:
“Güneşin parıltısında yaşayan Doğu, antik zamanların gizemiyle iç içe yaşayan görkemli topraklar! Sıradan ama dürüst ve çalışkan Türk insanı! Sizleri bir kez tanıyan kişinin hafızasında bir daha silinmeyecek anılar bırakıyorsunuz.
Narin minareleriniz, sessizce secdeye varıp tanrıya yakaran insanlarınız, yok olan muhteşem taş anıtlarınızla esrarlı dünyanız sizi görenlerin düşlerinde hep yaşıyor.
Sen! Batı dünyasının sabırsızca bir şeylerin peşinde hep koşturan, sinirli insanlarının hep ulaşmak istediği ama hiçbir zaman çözemeyeceği bir sır olarak kalacaksın.”
Ülkelerin tarihini tarihçiler yazar ama ayrıntılarını ve insana tekabül eden kısımlarını seyyahlar yazar. Güneydoğu ve Doğu’ya seyahat ettiğimiz 90’lı yılların sonunda, Siirt ve Şırnak’ta vatandaşlar, “Bu dağlarda hangi çalıyı kaldırsan altıdan petrol çıkar” diyorlardı.
Bugün Gabar’da beklenilenin üzerinde petrol çıkıyor. Öte yandan, yine terör sebebiyle öyle araziler ve köyler var ki, tarlalarına ayak basmış, traktör girmiş değildir. Mesela son seyahatlerimizden birinde Bitlis Tatvan’dan, Hizan ilçesine geçmiştik.
İki şehrimizin arası 50 km. İki şehir arasındaki alan çok verimli ve özellikle arıcılık konusunda bulunmaz bereketli vadilere sahip. Terörden önce yapılıyormuş, terör sebebiyle binbir çeşit bitki ve sular üretime katılamamış.
Şimdi sadece oralar değil, bütün bir Doğu ve Güneydoğu artık yeniden şenlenecektir. Öyle çok örnekler var ki, sözü uzatmadan kısaca şunu belirtelim.
Özellikle tarım ve hayvancılıkla birlikte sanayi tesislerinin kurulması için bölgemiz çok müsait. İstihdam açısından insan gücü oldukça yüksektir. Ayrıca büyük şehirlerden tersine göçün başlamasına sebep olacaktır.
Bütün mesele, tarih boyunca olduğu gibi birbirimize inanmak, güvenmek ve sahiplenmektir. Terörsüz Türkiye bunun ilk adımıdır.