istanbul-ticaret-gazetesi
istanbul-ticaret-gazetesi
Giriş: 06.03.2025 - 09:02
Güncelleme: 06.03.2025 - 09:02
AHMET EMRE BİLGİLİ

AHMET EMRE BİLGİLİ

Halka sorsak vakıf denince ne anlıyorsunuz diye? Kuvvetle muhtemelen çoğu; gelenekten gelen ve vakıf ruhunu taşıyan, medeniyete atıf yapan ve hedefi sadece iyilik olan kurumları işaret eder. Bundan hareketle vakıf ile ticaret arasında nasıl bir anlam birlikteliği vardır diye bir soru yöneltsek, soğuk bir hava oluşur. 


Çünkü bizim geleneğimizde vakıf ruhu ticaretten uzak tutulmuştur. Bu, ticaret kötü bir şeydir anlamına gelmez, aksine ticaret övülmüştür. Fakat iyilik yapacağınız bir kurumu ticarete bulaştırmayın demek istenmiştir. Zira bilinmektedir ki, ticaretin ve iyiliğin kuralları farklılık arz eder.


Günümüzde bu gelenek batı yaklaşımını tercüme ettiğimiz için zedelenmiştir. Hükümet dışı bütün kuruluşları (NGO) bir havuza atarak sivil toplum kuruluşları (STK) şeklinde uygulama yanlışlığına düştüğümüz için yara almış ve karmaşa yaşanmaktadır. Zira Batı kültüründe hükümet dışı her türlü örgütlenme sivil toplum olarak anlaşılmaktadır. Bunun içerisinde insanlığın hayrına olmayan, iyilik hedefi gütmeyen sivil toplum faaliyetleri de bulunmaktadır. 


Bilindiği üzere bizde tüm vakıfların hedefi iyilik üzerinden kurgulanmıştır. Çok da çeşitlilik arz eder. Göçmen kuşlar ve leylekler için kurulan vakıflardan tutun da şehir estetiğini koruyan, sıcakta sebile kar koyan, fakirlerin vergisini ödeyen, amalara hizmet edenlere kadar kurulan tüm vakıfların maksadı iyiliktir. Ticaret varsa akar anlamındadır, bu da işin geleneğinde vardır.


Günümüzde vakıflar da dernekler de iktisadi kuruluşları aracılığı ile ticari faaliyetler yapabilmektedir. Ticari faaliyetlerini kamu yararı doğrultusunda yapanlar da işi kitabına uyduranlar da vardır doğal olarak. Bu sebeple bunu tefrik etme ve denetleme imkânı zordur. Bu yüzden de hayır kuruluşlarının ticari faaliyetlerde bulunması hoş karşılanmamıştır. Bizim açımızdan var olan problemin bu şekilde yani Batı tarzı sivil toplum anlayışı ile çözülmesi mümkün görünmemektedir. 


Bizim geleneğimizde insanı iyiliğe sevk eden husus gönüldür. Batı tarzı ile aramızdaki temel fark da budur. Bizde gönülden yapılanın karşılığında asla en küçük bir ticari kaygı bulunmaz. Bu sebeple sivil toplum çalışmalarımızda kendi anlayışımıza dönmek zorundayız. Hedefi sadece iyilik olan kuruluşların diğerlerinden tefrik edilmesi gerekir. Bu ayrımın resmi mevzuatımızda da yapılması şarttır. 


Şöyle bir usul takip edilebilir. Sivil toplum kuruluşları ikiye ayrılır. Sadece iyilik hedefli olanlar gönüllü kuruluşlar şeklinde isimlendirilir diğerlerinin tümü ise STK olarak kaydedilir. Bu ayrım gözetilerek mevzuat da bu doğrultuda yeniden düzenlenir. Bu, bize uzmanlaşmayı ve iki alanın da gelişimini getirir. Zira iki alanın aynı havuz içerisinde değerlendirilmesi doğal olarak iki tarafa da zarar vermektedir. 


Böylece gönüllü kuruluşlar isimlendirmesi, hem işin ruhuna uygun düşmekte hem de gönüllüleri açısından daha büyük bir motivasyonla çalışmalarını yürütecek olmasını beraberinde getirecektir. Vakıf statüsünde olanlar zaten Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı oldukları için problem yoktur, ancak dernek statüsünde olanlar için bu ayrım elzemdir. Bu alanı geliştirecek olan bu stratejik hamledir.


Bu hamle bize söz konusu gönüllü kuruluşlarımızın uluslararası çalışmalarının geliştirilmesini de sağlayacaktır. Ortak tema olan iyilik üzerinden yapılacak işbirliğinin hizmeti daha nitelikli hale getireceği kuşkusuzdur. Bilindiği üzere gönül kavramı bizdeki anlamı ile batı dillerinde bulunmamaktadır. Bu çalışmaların hülasasından neşet eden gönül coğrafyası kavramı da bizim medeniyetimize özgü bir kavramdır. İçinde bulunduğumuz kutsal Ramazan ayı tam da buna uygun bir zemindir. Gönlün coğrafyası, dini, dili, milleti, kültürü yoktur ve sınırsız küresel bir coğrafyadır. Gönül coğrafyası, global coğrafyanın da kalbidir.