Hüseyin Öztürk
Topkapı Sarayı, dünyadaki diğer saraylar içerisinde insan ruhuna en çok hitabeden hatta her dil, din, ırktan insanın kendisine ait bir parça bulduğu emsalsiz saraylardandır.
Malum olduğu üzere geçtiğimiz günlerde Topkapı Sarayı Cumhurbaşkanlığı’na geçti. İstanbul’da bulunan diğer saraylarla birlikte artık tüm saraylar, Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar İdaresi’ne bağlandı. Böylece saraylar, kasırlar, köşkler, tek elden yönetilecek. Saraylar arasındaki tarihi bağlar ve ziyarete açılan objeler, bütünlük içerisinde yerli ve yabancı ziyaretçilerin istifadesine sunulacak.
Hatırlatma babından Topkapı Sarayı hakkında biraz bilgi aktarmaya çalışalım: Günümüzde müze olarak kullanılan Topkapı Sarayı, üç kıtada hüküm sürmüş Devleti Aliye’nin yönetim merkezi, beyni durumundaydı. Devlet geleneği Topkapı Sarayı’nda gelişmiş, vücut bulmuştur. Burası yalnızca padişahların yaşadığı, ülkeyi yönettiği mekân değil, Osmanlı medeniyetinin kültür merkezi konumundadır. Enderun başlı başına bir eğitim kurumu olarak gelişmiştir. Sarayda oluşmuş kütüphane en değerli eserleri barındırmaktadır.
Yeri gelmişken oldukça ilginç bir bilgiyi daha sunalım. Topkapı Sarayı aynı zamanda bir dilsizler okulu vazifesi de görmüştür. Dilsizlerin, (Bî-zebanların) eğitildiği bir yer olmuştur. Hatta öyle yıllar yaşanmış ki, padişahlar dahi dilsizlerle beraber kurs görüp, işaret dili öğrenmişlerdir. Yine çeşitli kaynakların belirttiğine göre saraydaki ikinci dil olarak, işaret dili kullanılmıştır.
Topkapı Sarayı’ndan söz edip de Evliya Çelebi’ye müracaat etmemek olmaz. Evliya Çelebi demek, biraz da Topkapı Sarayı demektir. Çünkü Çelebi, İstanbul’da bulunduğu zamanlar, özellikle IV. Murat devrinde, Topkapı’da sık sık bulunmuş ve sarayı anlatmıştır.
‘Evliya Çelebi ve Topkapı Sarayı’ isimli eserden, Fatih Sultan Mehmed devrine ait izlenimleri, Çelebi’nin dilinden, günümüz Türkçesine aktarılmış haliyle okuyalım.
Fatih Sultan Mehmed bu kadar ganimet malına sahip olduğunda, ‘Öncelikle padişahlara gerekli olan oturacak bir yerdir’ diyerek 3000 kese harcayıp, yeni saray yaptırdığına dair şairler tarih düşmüşlerdir.
Ferhat gibi hünerli olan usta öyle bir yeni saray yapmıştır ki, Âdem devrinden beri dünyanın mimarları ve mühendisleri, böyle gönül açıcı bir saray yapmamışlardır. Dünyanın seyyahları bu dünya üzerinde benzerini görmemiştir.
Zira deniz kıyısında olup iki deniz arasında kurulmuş sarayın; kuzeyi Karadeniz, doğusu Akdeniz, güneyi Ayasofya Camii olan bir şehirdir. Bu anılan büyük sarayın dört tarafındaki sağlam ve dayanıklı seddi olan kale 366 burç ve 12 bin beden dişine sahip sağlam bir kaledir.
Hiçbir memlekette tam olarak benzeri yapılmamıştır. Dörtgen şekilli yeni sarayın fırdolayı büyüklüğü 6 bin 500 adımdır. Toplam 16 küçük ve büyük kapısı vardır.
Tabi yaklaşık 400 yıl Devleti Aliye’ye yönetim merkezi vazifesi görmüş olan saraya bu zaman zarfında diğer padişahlar da ilaveler yaparak büyütmüşlerdir.
Cumhurbaşkanlığına geçmesiyle, eski ihtişamlı günlerine kavuşacağı aşikârdır. Çünkü henüz ziyaretçilere açılmayan değişik binalarla, on binlerce objenin olduğu bilinmektedir.
Topkapı Sarayı sadece Osmanlı devlet yönetim merkezi değil, 8 bin 500 yıllık İstanbul’un ilk yerleşim yeri ve İstanbul’a ayak basan ilk insanların nefes alıp verdiği bir mekândır.
Sözü, İstanbul’u 1610’un eylül ayında ziyaret eden ve İngiltere Büyükelçisi’nin evinde dört ay misafir kalarak İstanbul’a dair gözlemlerini anlatan George Sandys’nin ifadeleriyle bitirelim: “Türk toplumunda herkes bir kardeşlik içinde yaşamaktadır.
Onlar kendi aralarında öyle örnek bir uygunluk, ahenk içinde yaşarlar ki, aralarında kaldığım sürede bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’a ne şiddet gösterdiğini ne de kötü bir söz söylediğini görmedim.”