tatil-sepeti
Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

Hüseyin Öztürk

“Biz bize yeteriz.” Devletimizi ve kadirşinas milletimizi anlatan en güzel ifadedir bu cümle. Evet, “Biz bize yeteriz.” Türkiye, Türkiye’ye yetecek güçtedir. Bu hakikati en çok da İstanbul Ticaret Odası’nın kıymetli yönetici ve üyeleri bilirler.

En küçük işletmeden en büyük işletmelerin sahip ve yöneticilerine kadar hemen her iş insanımız, yıl içerisinde kendisini bir dayanışmanın, paylaşmanın içerisinde bulur ve bilir ki, yardımlaşma, dayanışma, işinin ve kendisinin manevi sigortasıdır.

Sanayiden tarıma kadar üretim ve tüketimin her sahasındaki tecrübemiz ve inancımız, bizim bize yeteceğimizin yegâne göstergesidir. Esnafı sağlam olan toplumların, çarşılarında gözler değil, karınlar doyurulur. Böyle bir anlayış da dünyada sadece bizde var.

Pek çok şehrimizde muhtaç aileler için aşevleri, imaretler vardır ve buraların iaşe giderleri iş insanlarımız tarafından karşılanır. Yüzlerce örnekten biri sadece!

EKONOMİK VE KÜLTÜREL ELÇİLİK

Tabii devlet ve millet olarak yalnızca kendi sınırlarımız içerisindeki muhtaçlara değil, dünyanın çeşitli yerlerindeki muhtaç insanlara da el uzatırız.

Bu konuda büyük bir misyon yüklenen tüccarımız, esnafımız, iş insanlarımız, Orta Asya’dan Ortadoğu’ya, Balkanlara, Avrupa, Amerika ve Uzak Asya’ya kadar gitmesini bilir, gittikleri her yere ürettikleriyle birlikte insani merkezli örf, adet ve geleneklerimizi de götürerek, ekonominin yanında kültür elçiliği de yaparlar.
Ekonomik ve kültürel elçilik, görülmeyen ve paha biçilmeyen ayrı bir sermaye olarak, esas maddi sermayeye katkıda bulunur. İşte bu katkı Türkiye’yi büyük yapan katkıdır.

Birlik ve beraberliğin temelini sağlamlaştıran elçilik, içeride ve dışarıda yardımlaşma, dayanışma, paylaşma duygusunu düşünceden eyleme geçirir.

Bu güzelliğin sebebini yine tarihimizde buluruz. Atalarımızın uzun ömürlü büyük devletler kurmaları, gönüllerinin zengin olması kadar coğrafyalarının da zengin olmasındandır ve bu zenginliği paylaşmasını bilmesindendir.

AHİLİKLE KURULAN MEDENİYET HAVZASI

Yine dünyada bulunmayan bir başka sisteme sahip oluşumuz da bizi dünya tacirlerinden farklı kılar. Bu farklılık, ahilik geleneğimizin kurduğu medeniyet havzamızdır. Günümüzde çeşitli isimler altında da olsa devam eder.

“Bin yetmiş bir” tarihinden itibaren Malazgirt’ten Batı’ya doğru yerleşerek geldiğimiz tarih içerisinde şöyle kısa bir gezinti yaparsak karşımıza çıkacak olan erdemlerin başında, ahiliğin temeli olan; “iyilikleri çoğaltmak, kötülükleri azaltmak, paylaşmayı, dayanışmayı, sürekli halde tutmak” geldiği görülür.

Bu yüzdendir ki, Orta Asya, Balkanlar ve Ortadoğu üçgeninde bütün yollar, Doğu ve Batı’nın medeniyet merkezi olan ülkemize, Türkiyemize, özelde de İstanbul’a açılır. Bunun en açık delilini de bugünlerde yaşıyoruz.

RIZIK PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR

Dünyanın mücadele ettiği koronavirüsle millet ve devlet olarak en güçlü şekilde mücadele ediyoruz. Dünya Sağlık Örgütü ve tüm ülkeler sürekli bizi takdir ediyor.
Kendi kendimize yettiğimiz gibi koronavirüs karşısında yardıma muhtaç devletlere de; “dinlerine, dillerine, ırklarına bakmadan” yardım ulaştırıyoruz. Böyle bir ülke ve millet elbet kendi kendine yetecektir ve yetiyor.

Sözün özü: Biz de “rızık” kavramının arkasından “razı olmak” gelir. Rızık ile razı olmak, razı gelmek, rıza ile almak, satmak, paylaşmak, dayanışmak, bereket olarak bilinir ve inanılır. Bu sebeple de “verdikçe çoğalır, paylaşıldıkça çoğalır” ilkesi, kazanca giden yoldaki deniz feneridir. Rıza ile almak ve satmak insanların gönül dünyasını zenginleştirir.

İnsanlığı ve dünyayı, akıl değerleriyle karar verip, gönül değerleriyle yönetenler yaşanır kılarlar. “Türkiye, Türkiye’ye yeter!” Yeter ki, işimizde, aşımızda rıza olsun, aklımızı gönlümüz, gönlümüzü aklımız onaylasın, vicdanımız hâkim olsun.

17 Nisan 2020 Cuma