tatil-sepeti
Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Dünyanın en eski açık hava müzesi olan İstanbul, bu özelliğini hiç yitirmeden; şehrin, insanlığın ve medeniyetlerin tarihini müzelerde yaşatmaya devam ediyor.

İstanbul, kurulduğu sur içi dışında, ‘biladi selase’ (üç belde) diye bilinen Eyüp, Galata ve Üsküdar ilçeleri, kuruluş merkezleri itibariyle bir müze şehir olmakla birlikte uhdesinde de önemli müzeler barındırıyor.

Özellikle sur içindeki Cağaloğlu, Sultanahmet, Divan Yolu, Gülhane arasında yer alan müzelerin başında elbet Milli Saraylar İdaresi’ndeki Topkapı Sarayı rakipsizdir. Bir açık hava müzesi olan Sultanahmet’te, Kültür Bakanlığı’na bağlı Türk İslam Eserleri Müzesi de bulunuyor.

KÜLTÜREL KODLAR

Türk İslam Eserleri Müzesi’nin ilk adı ‘Evkaf-ı İslamiye Müzesi (İslam Vakıfları Müzesi)’dir. Bir şehrin ve toplumun tarihine, medeniyetine, kültürel kodlarına yolculuğa müzelerden başlamalı. Selçuklulardan günümüze, Türk ve İslam tarihine yolculuk etmek isteyenler bu müzeyi görmeli.

İstanbul’da yaşıyor olmak, şehirden haberdar olmak demektir. Bu manada geçtiğimiz hafta müzeyi yıllar sonra ikinci kez görmek nasip oldu. Bir defa gezmek yahut görmek yetmiyormuş, yaşadığımızın farkında olmak için mutlaka bilgi tazelemek gerekiyormuş.

Malum, İstanbul dünyadaki ticari, sosyal ve kültürel harita içerisindeki en güçlü ve en zengin şehirlerden biri ve medeniyetlerin, kültürlerin ya başlangıcı veya hitama erdiği duraklardandır.

Bu şehri tanımadan medeniyetleri anlamak mümkün değil.

ÖDÜLLÜ MÜZE BİNASI

Bu manada eski adı Evkaf-ı İslamiye Müzesi (İslam Vakıfları Müzesi), Türk İslam Eserleri Müzesi ismiyle 1914 yılında, Mimar Sinan’ın yapılarından Süleymaniye Camii İmarethanesi’nde ziyarete açılır.

1983 yılında ise bugünkü yerine, Sultanahmet Camii karşısındaki Makbul İbrahim Paşa veya Pargalı İbrahim Paşa olarak bilinen İbrahim Paşa Sarayı’na taşınır. Osmanlı sivil mimarisinin önemli eserlerinden olan sarayın önü ‘At Meydanı’ olarak geçer. Yine tarihte burada at yarışları yapıldığını ve ‘hipodrom’ olarak anıldığını da kaydedelim.

Müze binası, 2012 yılında restorasyondan geçerek bugünkü halini alır. Müzeyi gezerken, kendinizi hayalen tarihin pek çok dönemine ışınlayabiliyorsunuz. Müze, ayrıca 1984’te Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Yarışması Jüri Özel Ödülü’nü, hemen akabinde 1985 yılında da Avrupa Konseyi-UNESCO’nun çocuklara kültür mirasını sevdirme konusundaki ödülünü almış.

HALI KOLEKSİYONU

Müze koleksiyonları, İslam sanatının en erken döneminden 20. yüzyıla uzanan bir çizgide; içinde Emevi, Abbasi, Eyyubi, İlhanlı, Timurlu, Safevi, Memlük, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin eserlerini barındırıyor. Öyle el yazması eserleri var ki, Topkapı Sarayı’ndaki eserlerden sonra ikinci sırayı alır.

Türk İslam Eserleri Müzesi’nin bir başka önemli özelliği de halı koleksiyonuna sahip olmasıdır. 1.700’ü aşan sayısıyla dünyadaki en önemli halı koleksiyonuna sahiptir. 13. yüzyıla tarihlenen Selçuklu döneminin ünlü örneklerinin yanı sıra Osmanlı halı grupları bu koleksiyonda olanca çeşitliliği ile temsil ediliyor.

Müzede görülebilecek diğer tarihi değerler arasında ise maden-cam-seramik eşyaların yanı sıra Selçuklu ve Beylikler dönemine ait pek çok kapı ve pencere kanadı, sanduka ve rahle, günümüze pek az örneği ulaşabilmiş eserlerdendir. Mesela Cizre Ulu Camii’nin kapısı gerçekten çok ilginç ve insanı farklı bir medeniyet yolculuğuna çıkarıyor.

Müzedeki erken Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserlerin yanında Emevi ve Abbasi devirlerine ait sütun başlıkları, mimari yapı elemanları, mesafe taşları ve kitabelerin yanı sıra Selçuklu döneminin taşa uygulanmış oldukça ünlü figürlü kompozisyonları da görülmeli. Velhasıl; gezmek ve görmek, öğrenmenin en kolay yoludur.

21 Ocak 2022 Cuma