Geçen yıl Mandela’nın memleketi Güney Afrika’nın ünlü şehri Cape Town’da ışıksız bir yaya geçidinde gelmekte olan belediye otobüsünün geçmesini beklerken otobüsün yaya geçidinin önünde bizim geçmemiz için durması bizi şaşırtmıştı doğrusu. O zamana kadar Doğan Cüceloğlu’nun ‘Bir ülkede insanlar arasındaki ilişkiyi öğrenmek istiyorsanız o ülkenin trafiğine bakın’ dediğinden haberdar değildik. Doğan Hoca’ya bu sözün küresel geçerliliğinin olup olmadığını sormak lazım.
Küresel gelişmeler dünya nüfusunun giderek şehirlerde yoğunlaşmaya devam edeceğini gösteriyor. Buna muvazi olarak başka husus da; araç sahibi olmanın giderek artacak olması. Bunu, trafik bağlamında düşündüğümüzde ise bu alanda giderek bir karmaşanın hakim olması tehlikesi beliriyor. Dolayısı ile bu konuda ciddi tedbirler almak kaçınılmaz görünüyor. Konunun özeti bu ve aslında tüm dünya şehirlerini aynı akıbetin bekliyor oluşudur.
Şehirlerimizde trafik karmaşasının çözüme kavuşturulmasının elbette birçok boyutu var. İnsanlar açısından ciddi bir stres kaynağı haline gelen trafik konusunun çözümü için Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Kurumları Genel Müdürlüğü’nün sürücü kurslarının müfredatına ‘trafik adabı’ dersi uygulaması başlattığını biliyoruz. İşte tam da burada ifade etmemiz gerekir ki, bu konuyu şoförlerimiz ne kadar ciddiye alır. Çünkü biliyoruz ki bu işte netice elde etmek önemlidir. Bu sağlanamaz ise konunun sadece iyi niyetli bir çaba olarak kalacağını biliyoruz.
Trafik adabının sürücü için anlamı
Trafikte, acımasız ceza uygulaması olmadan düzen olmaz diyenler sonuçtan baktığımızda büyük oranda haklı görünüyorlar. İnsanlar maalesef cezai yaptırımlara bakıyorlar. Mesela bir yolun emniyet şeridinde EDS varsa girenlerin sayısı çok az, yoksa burasının normal şeride dönüştüğünü hepimiz biliyoruz. Sonrasında da ambulans gelse bile geçemediği durumları acı bir şekilde yaşıyoruz. Bu ambulansın içerisinde bizim olabileceğimizi aklımıza getirmiyoruz.
Aslında trafik kurallarının açıklarını değerlendirerek buna uymayan bir sürücü, trafikte adab-ı muaşeret dediğimiz görgü kurallarını çiğnemiş oluyor. Olaya kişi hakkı açısından baktığımızda ilgili kişi ‘hakka tecavüz’ suçu işliyor, fakat cezadan kaçtığı ve bunun yolunu bulduğu için kendisini kahraman addediyor. Yanılgı da burada zaten; hem kendisini kandırmış oluyor hem de başkalarını. İşte bu konuda eğitimden vazgeçmemeliyiz ama sadece eğitimle de kalmamalıyız. Maalesef davranış değiştirmeyi sadece eğitimle gerçekleştiremiyoruz.
Trafik adabı konusu sürücülerde bir bilinç inşa edebilirse ve bunun devamlılığı sağlanabilirse birçok yanlışımız kendiliğinden ortadan kalkar diye düşünüyoruz. Eğitim şarttır denir, biz de buna inanırız, fakat tek başına bunun netice vermeyeceğini de biliriz. Bu nedenle ‘trafik adabı’ dersinin sürücü kurslarının müfredatına alınması son derece önemli bir başlangıç olmuştur. Yalnız, bunun devamlılığını sağlayacak tıpkı ‘hayat boyu öğrenme’ gibi ehliyet sahiplerini bilinçlendirecek çalışmaların yapılması da bir zorunluluk olarak görünüyor.
Bir trafik kuralına uymadığımızda sadece basit bir ‘kural ihlali’ yapmış olmuyoruz. Aynı zamanda ciddi sonuçları olan bir kazaya sebebiyet verebileceğimizi düşünmeliyiz. Bu nedenle anlayışımız; birbirimize saygı ve kişi hakkı çerçevesinde olmalıdır. Büyüklerimiz; ‘illa edep’ diye boşuna çırpınmamış demek ki. Adab-ı muaşeret’in trafik versiyonunu son derece ciddiye almamız gerektiğini öğrenmeliyiz. Acı deneyimler yaşamadan. Keşke Doğan Cüceloğlu’nu haksız çıkarmış olsak. İnanın oda sevinir bu işe.
30 Mayıs 2016 Pazartesi