Ticareti bir masaya benzetecek olur ve masanın uzun yıllar iş görmesini istersek, dört ayağını şöyle izah edebiliriz.
Birinci ayağı, “insan-sermaye”, ikinci ayağı, “kültür-sanat”, üçüncü ayağı “üretim-pazarlama-alışveriş”, dördüncü ayağı ise “seyahat ve keşiftir”.
Bu dört ayaktan biri eksik olur yahut değerlendirilemez ise ticari hayatımızın ömrü kısaldığı gibi işleyişteki eksiklikler ve aksaklıklardan da kurtulamayız.
Bizim ticari geleneğimizin temelini oluşturan “Ahilik” sistemi de dört ayak esası üzerine kurulmuş ve 14 asırdan beri bu esaslara dayanarak tacirlik tarihimizi şekillendirmiştir.
***
İster Batı toplumlarında ister Doğu toplumlarında olsun, ticari ilişkilerde “kültür-sanat” ayağının olmaması veya zayıf kalması, alışveriş masasının dengesini bozmaktadır.
Yine hemen her sahadaki başarılı iş insanlarına, teknolojiden sanayiye, tarımdan turizme, insan hayatına tekabül eden irili ufaklı tüm işletmelere baktığımızda, masanın dört ayağında biri olan “kültür ve sanata” önem verdikleri ve bu ayağı güçlendirdikleri bilinmektedir.
Başarısız firmaların elbet kendilerine göre ekonomik olarak çeşitli mazeretleri olabilir ama önemli sebeplerden birisinin, kurumsal yapı içerisindeki kültürel boyutun eksik veya zayıf kaldığı hatırlanmalıdır.
***
Dört ayaktan ilkine “insan ve sermaye” dedik.
Yöneten yahut yönetilen insanlarımızı; rızkını temin ettiği kendi kurum kültürü başta olmak üzere; yaşadığı, barındığı, beslendiği ülkesinin tarihi, kültürel, sosyal ve ekonomik değerleri hakkında bilgilenmesi, işine tekabül eden kısmıyla bu değerlere katkı sağlaması gereklidir.
İkinci ayağa “kültür-sanat” dedik.
Kültür kavramı çok geniş bir sahayı kapsamaktadır. Hangi işi yaparsak yapalım, iş hacmimiz ne kadar küçük veya büyük olursa olsun, işlerimizin bir kültürel değeri ve tarifi vardır.
Bu değerler, fert fert insanlardan tutunda, sınırlarımız içerisinde veya dışında ulaşabildiğimiz toplumlarda ve pazarlarda, ürünlerimizle kendini gösterir, işletmemizi kültürel kodlarıyla tanıtır.
Yeri gelmişken ünlü atasözümüzü de paylaşalım. Ne diyor ehli tacirlerimiz; “Aşı pişirmek kadar kotarmak da marifet ister”
Dünyanın başka bir ülkesinde insanı ve işi böylesine izah eden irfani bir tabire rastlamak zordur. Aşı pişirmek kadar onu sofraya getirmek ve sunmak da önemlidir.
***
Bizim ticari geleneğimizin temelini, “ahlak ve dürüstlük” ilkesi oluşturur. O nedenle “önce insan” denilmiştir.
“Ahlak ve dürüstlük” ilkesi ise bir kültür ve inanç meselesidir. Bu sebeple masanın ilk iki ayağını “insan ve sermaye” ile “kültür-sanat” oluşturmaktadır.
Masanın üçüncü ayağını “üretim-pazarlama-alışveriş” teşkil etmektedir. Alışverişin sağlıklı yapılabilmesi, alanın da satanın da mutmain olabilmesi, ilk iki ayağın birbiriyle uyumlu olmasına bağlıdır.
Görüldüğü gibi bir ürünün satılması yahut pazarlanabilmesi için yine olmazsa olmazımız sayılan “insan” öncelikli hale gelmektedir.
“Önce insan” demekten kasıt, “ahlak ve dürüstlük” kavramının, kültürel değerlerle donanmasıdır.
Diğer üç ayağın tamamlayıcısı olan “seyahat ve keşif” unsurunun ise asla ihmal edilmemesi gerekmektedir. Kabul edilebileceği gibi seyahat meselesinin de temelini kültürel değerler teşkil etmektedir.
Kısacası her işimizin başı, ortası, sonu, kültürel kodlarla sarılıp sarmalanmalı ki söyleyecek sözümüz olsun.
***
Sözün özü:
İş insanlarımızın kültürel değerlerimize yaptıkları her yatırım her destek ve dahi sahiplenmek, kendilerine kazanç olarak dönecektir.
Ülkemizdeki ve dünyadaki başarılı firmaların ortak özelliği, masanın dört ayağını sağlam tutmalarındandır. Velhasıl; iş bilenin, kılıç kuşananındır.
18 Şubat 2019 Pazartesi