Hüseyin Öztürk
Devlet-i Aliye’nin sembollerinden biri, serviler ve çınarlardır. Tarihimiz çınarla başlar. Çınar hayatı, servi ölümü hatırlatır. Bu sebeple bizim kültürümüzde ağaç, insan başta olmak üzere bütün canlılar için asla vazgeçilmez hayat damarlarındandır.
Malum, geçtiğimiz pazartesi günü, ‘Milli Ağaçlandırma Günü’ idi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla 81 ilimizde ‘11 Milyon Ağaç; Bugün Fidan, Yarın Nefes’ kampanyası kapsamında fidanlar topraklarımızla buluştu.
Hedefi zümrüt yeşili bir Türkiye olan bu kampanya, yine Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kesinleşti. ‘11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü’ olarak Resmi Gazete’de ilan edildi.
Ağaç, bizim dini ve milli kültürümüzün olmazsa olmazlarındandır. Osmanlı Devleti’nin yönettiği her yerde mutlaka çınarı ve ormanı görmek mümkündür. Gezip görenler bilirler, Osmanlı hâkimiyetinin sürdüğü coğrafyalarda bugün hâlâ Osmanlı Devleti’nin yeşillendirdiği şehirlere rastlamak mümkündür. Ayrıca yine her şehirde üç şeye dikkat edilmiştir.
Öncelikle su olmalıdır! Suyun olması yetmez, su şehrin içerisinden geçmeli ve içilmelidir. Şehir sırtını bir dağa, yani ormana yaslamalı ve her türlü meyve sebzenin yetişme şartının yanı sıra üç ürün mutlaka ekilmeli, dikilmelidir. Bunlar ‘üzüm, zeytin ve incirdir’! Bu üç meyvenin ağaçları da servi ve çınarlar gibi toprakların tapusu mesabesindedir.
SU MEDENİYETİ
Yeşile ve suya böylesine önem veren medeniyetimizin diğer bir adı da ‘su medeniyetidir’. Suyun olmadığı yerde hayat ve çevre gelişmez, büyümez ve ne insanlara ne de diğer canlılara hizmet etmez.
Maalesef günümüzde hepimiz şahit olmaktayız ki, bu hakikatlerin hilafına bir çevre kirlenmesi söz konusudur. İnsanoğlunun ‘daha çok ve hep bana hırsı’, çevreyi tahrip ettiği gibi insani değerleri de tahrip etmektedir. Nihayetinde bu hırsın bedelini günü geldiğinde hırs sahipleri ve bu hırsa hiç ortak olmayan nice insanlar ödemektedir.
Bu sebeple günümüzde çevrenin her zamankinden daha çok korunması elzemdir. Oysa ağaç, su ve çevre temizliği, medeniyetimizin mihenk taşları olarak hayatiyetini sürdürmüştür.
‘ÇILGIN TÜRKLER’
Mesela Osmanlı şehir hayatı ve toplum düzeninde yürürlüğe konulan hayat tarzına dair De Lamartine, Osmanlı devrinde canlı cansız bütün yaratıklara iyilik ve şefkatle yaklaşıldığını anlatarak şunları söyler: “… Müslüman Türkler canlı-cansız yaratıkların hepsiyle iyi geçinirler. Ağaçlara, kuşlara, köpeklere, kısaca Allah’ın yarattığı her şeye hürmet ederler. Bizim memleketlerde başıboş bırakılan veya azarlanan bu zavallı hayvan cinslerinin hepsine şefkat ve merhametlerini teşmil ederler.”
Bir başka İstanbul gezgini Fransız Dr. Brayer de anılarında şunları kaydeder: “Müslüman Türklerin asırlardan beri gölgesinde dinlendikleri bu güzel tabiat ürünlerine karşı besledikleri hürmet sayesinde Türkiye’de altı, sekiz, hatta on kadem kutrunda çınarlar vardır. Hâsılı meyvesiz ağaçların sıcaktan tahrip olmalarına meydan vermemek üzere her gün sulanmaları için işçilere para vakfedecek kadar çılgın olan Türkler bile görülmüştür.”
***
Sözü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ağaç dikimine dair Dede Korkut’un ağaca hitaben sözlerini hatırlattığı konuşmasıyla bitirelim: “Dede Korkut’un ağacı; ‘Ağaç ağaç dersem sana arlanma ağaç, Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç, Musa Kelimin asası ağaç, büyük büyük suların köprüsü ağaç, kara kara denizlerin gemisi ağaç, Zülfikar’ın kını ile kabzası ağaç.
İşte bugün burada diktiğimiz fidanların her birinin ileride nerede, hangi hayırlı iş için kullanılacağını şimdiden bilemeyiz. Onun için ne kadar çok ağaç dikersek, geleceğe o kadar büyük miras bırakmış oluruz.”