Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili
Bir salgın hastalık bütün toplumu ilgilendiren bir duruma gelmiş ise zorunlu olarak hızlı bir şekilde netice alıcı tedbirler almanız gerekir. Bunun tartışılır bir tarafı yoktur. Ancak uzun vadeli bir stratejimiz olması gerekir düşüncesindeysek; salgın/bulaşıcı hastalıkların tarihine, yayılımına, nedenlerine ve tahribatına bakmamız gerekir. Bu bakış ve analiz, bize uzun vadeli bir stratejinin ipuçlarını verir.
Bilindiği üzere ismi ve yapısı değişmekle birlikte salgın hastalıklar insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak toplumlar arasındaki mobilite ve iletişim ne kadar az ise salgının yayılımı ve tahribatı o derece düşük olmuştur. Yani nüfus ne kadar bir arada ise tahribat o kadar ağır olur, ne kadar dağınık ise o kadar düşük seyreder. Yine biliyoruz ki, salgınlara karşı tek çözüm; karantina uygulaması, insanlar arasındaki temasın azaltılması ve aşı geliştirme işidir. Bu durum, tarihte de koronavirüsle mücadelede de böyledir.
Bir başka realite ise ilk kez bir salgın hastalığın bu denli küresel hale gelmesi olayıdır. Dünya devletlerinin ve dolayısıyla toplumlarının önündeki temel problem budur. Dünyanın yaşamakta olduğu bu yeni durumla ilgili komplo teorileri üzerine kafa yormak işin bir başka boyutudur. Dünya küreselleştiği için salgın da bu tür bir boyut kazanmış ama mücadele yerel, toplumsal ve bireysel olmak durumundadır.
KIR STRATEJİSİNİN AVANTAJLARI / KAZANIMLARI
Bilindiği üzere kır-kent ölçeğinde dünya nüfus dağılımı, yüzyıl öncesine göre tam tersi bir noktaya geldi. Yani yüzyıl öncesinde nüfus yoğunluğu kırda iken günümüzde şehirlerde toplanmış bulunuyor. Bu durumun mevcudiyeti insanlar arasındaki teması zorunlu olarak artırıyor. Bu da bir salgın esnasında yayılımı kolaylaştırıcı rol üstleniyor. Birçok faktör sebebiyle nüfus şehirlerde toplandı ve insanların şehirler, ülkeler ve milletlerarası düzeyde mobilitesi olağanüstü şekilde arttı. Şimdiye dek de kimse, şehirlerin bu tehlikesini gündeme taşımadı.
Ana stratejiye yardımcı olmak üzere iki konuyu gündeme getirelim: Birincisi; nüfus yoğunluğunu şehirlerde toplayarak sosyal ve psikolojik sorunlara davetiye çıkarmış olduk. Her türlü manipülasyona açık bir yapı çıkardık. Halbuki teknolojinin de gelişimine muvazi olarak kır ve köy yerleşim birimlerini güçlendirip buraları yaşam açısından cazip kılabilirdik. İnsanlar da buralara yönlenebilirdi. Bunu yaparken bir başka olumsuz netice daha çıktı ki bu; üretici konumundaki insanların bir oranda tüketici hale gelmeleridir.
Şimdi ulusal olarak uzun vadede olumlu neticeler ortaya çıkaracak bu tedbirleri alma imkanımız var mı ve netice hasıl olur mu? Bizce, ana stratejinin bir unsuru olarak düşünülürse netice veren bir tedbir olur. Küreselleşme; şehirlerde toplanın mecburiyetini getirmiyor, aksine teknolojinin sayesinde küçük yerleşim birimlerini zenginleştirme ve cazip hale getirme imkânını veriyor. Fakat devletler toplumları yönlendirecek bir politika izlemediği için doğal olarak şehirler nüfus açısından şişmiş durumda. Yeniden küçük yerleşim birimlerimizi ve altyapılarını güçlendirir, insanları da oralarda yaşamaya isteklendirme konusunda teşvik edici tedbirler alınabilirse bir yönelim ortaya çıkar.
Bilindiği gibi küçük yerleşim bölgelerindeki nüfusun temel özelliği üretici konumda olmalarıdır. Nüfusun bu özelliğini koruyarak geliştirmek gerekir. Tarım da büyük ölçüde bu bölgelerde yapılır. Bu salgın bize gösterdi ki, tarımın stratejik bir sektör olma hali giderek önem kazanacaktır.
Anlaşılmıştır ki bu salgın; toplumları, bireyleri ve devletleri yeniden şekillendirecek. Geçtikten sonra da tedirginliğimiz, kaygılarımızın bir kısmı geçmeyecek, davranışlarımız belli oranda değişmeyecek, yani yeniden eskiye dönmekte zorluk çekeceğiz. Bu nedenle ısrarla dünyaya örnek olacak bir strateji etrafında yerel tedbirler geliştirmekle mükellefiz. Devlet aklı göreve diyoruz.
27 Mart 2020 Cuma