Payitahtın manevi Fatihi Akşemseddin’in şehri, Bolu’nun Göynük ilçesidir. Devlet-i Aliye’nin ikinci Sultanı Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa’nın (tahminen 1335-1337) tarihleri arasında emir ve komutasına geçen Göynük’ün en önemli özelliği, payitahtın manevi komutanının kabri şerifinin burada olmasıdır.
İstanbul’un fethinde Akşemseddin’in büyük hizmeti olduğunu bilmeyenimiz yok. Bu ayrıntılardan ikisini kaydedelim:
Fetihten sonra Ayasofya’da kılınan ilk cuma namazında hutbeyi Akşemseddin okumuş ve namazı kıldırmıştır. İslâm ordularının daha önceki kuşatmalarından birinde şehit düşen sahabeden Ebû Eyyûb el Ensârî’nin kabrini de Fatih’in isteği üzerine yine Akşemseddin keşfetmiştir.
Fetihten sonra Fatih’in İstanbul’u yönetmek ve padişah olarak kalmak yerine; tahtını, tacını, şanını terk edip şeyhine bağlanmak istemesi üzerine hocası bu teklifi reddedip; “Size Sultan olmak gerek, müridan değil” diyerek hemen yola düşmüş ve o günkü yol güzergâhı Gelibolu’dan Anadolu’ya geçerek; Bursa, İznik üzerinden Göynük’e gelmiştir.
Fatih, Akşemseddin’in İstanbul’u terk etmesine üzülmüş ve gönlünü almak için ardından hediyeler göndermişse de hocası armağanları geri çevirmiştir. Hatta hocasının adına yaptırmak istediği cami ve tekke teklifini de kabul etmemiş, çok ısrar edince sadece bir çeşmenin yapılmasına müsaade etmiştir.
Fetihten sonra ömrünün sonuna kadar Göynük’teki kendi camisinde bila ücret müderrislik yapıp, geçimini de değirmencilikle sağlayan Akşemseddin, şubat 1459’da burada vefat etmiştir.
Gazi Süleyman Paşa Camii’nin bitişiğindeki türbesi her gün yüzlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir. Göynük’ün ikinci büyük uleması Ömer Sıkkîn’i de anmalıyız.
Göynük, İstanbul’un şemsiyesi altındaki bir şehirdir. İstanbul’un tarihi içerisinde Akşemseddin anıldığı müddetçe, Göynük de hatırlanacak ve bilinecektir.
Akşemseddin aynı zamanda bir tıp âlimidir. Mikrobu ilk bulan isimdir. Bu hususta eserler yazmıştır. Günümüz Türkçesine aktarılmayı bekleyen yedi kitabı mevcuttur.
İstanbul’un yolu Göynük ile ticari olarak da birleşir. Mevcut sınırlarımız içerisinde kuzeyden güneye, doğudan batıya 14 ayrı ipek yolumuz vardır. Bunlardan ikisinin güzergâhında Göynük de yer alır.
Birinci güzergâhın ilk hareket noktası İstanbul kabul edilir ve Üsküdar, Gebze, Sapanca, Geyve, Taraklı, Göynük, Nallıhan, Beypazarı, Ayaş, Ankara, Kırşehir, Hacıbektaş, Kayseri, Elbistan, Gaziantep ve Halep üzeridir.
İkinci güzergâhın hareket merkezi Bursa kabul edilir ve Yenişehir, İznik, Mekece, Geyve, Taraklı, Göynük ve gerisi birinci güzergâhla aynıdır.
Elbet tarihi seyir içerisinde sosyal ve ekonomik sebeplere dayalı olarak ipek yolu veya kervan yolları değişikliğe uğramıştır. Ticari hayatın gelişmesiyle yeni yerleşim yerlerine kervansaraylar, hanlar, tekkeler, zaviyeler inşa edilince, haliyle kervan yolları da değişmiştir.
Sözün özü: Bu haftaki yazımızı, Akşemseddin ile Fatih Sultan Mehmed arasında geçtiği rivayet edilen konuşmayla bitirelim: Akşemseddin: “Dağ ne kadar yüce olursa olsun, yol üzerinden geçer. Sakın dağ olmaya heveslenme! Asla gururlanma; sen yol eri ol ki, dağların üzerinden geçesin!”
Fatih Sultan Mehmed: “Efendim ya engeller yol vermez ise?”
Akşemseddin: “Engellere teslim olaydın, fetih müyesser olur muydu? Çok çalışır, dua eder ve istersen, Allah’ın rahmeti tecelli eder de nice olmazlar oluverir.”
04 Şubat 2019 Pazartesi