HÜSEYİN ÖZTÜRK
Geçmiş olsun Türkiyem! Malumlarınız olduğu üzere 1939 Erzincan depreminden 84 yıl sonra çok büyük bir afetle sarsıldık.
Hatay, İskenderun, Adana, Osmaniye, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Diyarbakır, Urfa ve Adıyaman’ı kapsayan Almanya büyüklüğündeki bir coğrafyada, iki büyük depremle dünyada benzeri olmayan maddi ve manevi kayıplarla dolu bir afet yaşadık.
Deprem haberinin ilk saatlerinden itibaren devletimiz, tüm kurum ve kuruluşlarıyla ülkemizin değişik illerinde bulunan sivil toplum müesseselerimiz, resmi veya özel arama kurtarma ekiplerimiz, hızla adeta mahşerin yaşandığı bölgeye intikal etti.
Yazının baskıya girdiği güne kadar bilanço ne olur bilemeyiz ama bildiğimiz şu ki; yerkürede, millet ve devlet olma bilincini bihakkın yerine getiren ve sahiplenen bir ülkeyiz.
Devletimizin kuruluş felsefesi ve inancı gereği, millet-devlet birliğimiz içerisinde et ve tırnak gibi çalışılıyor ve yaralar sarılıyor. Bu güç, vefat edenlerimizi elbet geri getiremez ama bütün yaraların sarılmakta olduğu ve sarılacağı muhakkaktır.
Biz millet olarak bir merhamet ve seferberlik toplumuyuz. Merhametimizin yüksekliği ve yüceliği, geniş bir aile şeklinde deprem bölgesindeki çalışmalarda görülüyor.
Günlerdir her birimiz bölgeden hüzünlü ve sevinçli haberler aldık ve halen de almaya devam ediyoruz.
Sağ kurtarılanlara sevindik; kaybettiklerimize üzüldük. Devletimizin ve milletimizin şefkatini güvenilen medya araçlarında gördük ve şahit olduk.
Deprem bölgesinde yediden yetmişe her insanın yardıma koşması bir gönül seferberliğinin neticesidir. İnsan olma mayamızın özelliği de budur. Kimin neye gücü yetiyorsa, elinden ne geliyorsa canhıraş bir şekilde çalışmaya devam etti, ediyor.
Yüreklerin bir atması ve vicdan sahibi her insanımızın emeği sonucu, ülkemiz genelinde en küçük mezramızdan en büyük köyümüze kadar tüm beldelerimizden, ilçelerimizden, illerimizden büyük bir yardım seferberliği sürüyor.
Bütün şahitliklerimiz gösteriyor ki, ‘millet ve devlet olma bilincimiz’, tahmin edilemeyecek kadar kuvvetlidir. Bu bilinci daha da pekiştirerek; birliğimizi, bağımsızlığımızı ve istiklalimizi, siyaset ve menfaatler üstü olarak daim kılmalıyız.
* * *
Bizim millet olarak kendimize vücut veren köklü bir tarihimiz ve medeniyetimiz mevcuttur. Bu tarih ve medeniyet, milletimizi ulu bir çınarın kökleri gibi besler, ayakta tutar.
Sadece kendi içimizde değil, insan başta olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun, bütün canlı varlıklar kutsaldır; korunmaya, kollanmaya, yaşaması için mücadele edilmeye lâyıktır.
Sınırlarımız içerisinde veya dışında mağdurların ve mazlumların elinden tutan nadir milletlerden biriyiz.
Tekrar etmek gerekirse, Almanya’nın yüzölçümü kadar olan dev bir sahada, millet olarak neler yapabildiğimiz görülüyor.
Bu birlik ve beraberlik hasletimizi yaşatmak, her birimizin boynuna borçtur. Çünkü yine medeniyetimizin ve inancımızın temel esaslarından biri olan; ’iyiliği tavsiye edip, kötülüğü men etme’ ilke ve felsefesiyle milli birliğimizi muhafaza edebiliyoruz.
Hepimizin hayatında değişmez ilkeler ve değerler vardır. Bunları korumak fert fert toplumumuzu güçlü kılar. Değerli olanları değersizleştirmek, kişiyi zayıflatır ve yalnız bırakır. Kalabalıklar içerisinde yalnız kalmak bize mahsus bir hayat biçimi değildir.
Elhasıl; hayat her an sınavda olduğumuz bir sahnedir. Bu sahnede kaldığımız sürece; iyiliğe, doğruluğa, güzelliğe, yardımlaşmaya, dayanışmaya ve paylaşmaya kıymet verip; isteyerek, bilerek ve çelikleştirerek sahiplendiğimiz sürece, başta kendimiz ve ailemiz olmak üzere, bütün insanlığa umut olur ve umutlarının yüksek tutulmasını sağlarız.
Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dileyerek, millet, devlet bütünlüğümüzün daimi olmasını niyaz edelim.
20 Şubat 2023 Pazartesi