Reel sektör, finansman maliyetlerindeki artışı ve iç piyasadaki yavaşlamayı derinden hissediyor. Enflasyonla mücadelenin kolay bir şey olduğu iddia edilemez. Para politikası sıkılaştığında, dezenflasyon sürecinin ister istemez maliyetleri oluyor. Türkiye ekonomisi de son aylarda bunu yaşıyor: Büyüme hız kaybetti; üretim ve yatırım yavaşladı; sanayi sektörü daraldı; salgının sonundan bu yana düşüş eğiliminde olan işsizlik rakamları artmaya başladı.
Bu süre zarfında yıllık enflasyon yüzde 75'ten yüzde 35'e indi. Fakat dezenflasyonun hedeflenen hızda gerçekleştiği söylenemez. Merkez Bankası, enflasyonla mücadelede sabırlı olunması gerektiğini telkin ediyor. Sıkı para politikasının da şu ana kadar reel sektörün koşullarını aşırı kötüleştirmediğini iddia ediyor.
Bu iddiayı desteklemek için de karşılıksız çek ve ticari kredilerde tahsili gecikmiş alacak oranının tarihsel ortalamalarının üzerine çıkmadığını ve şirketlerin temerrütten kaçınmak için varlık satışına yönelmediklerini kanıt olarak sunuyor.
DETAYLARA DİKKAT EDİLMELİ
Bu veriler önemli olsa da dikkat edilmesi gereken bazı detayları atlamamak lazım. Öncelikle karşılıksız çek ve tahsili gecikmiş alacaklar gibi verilerin biraz gecikmeli olarak gerçekleştiğinin altını çizmek gerekiyor. Reel sektör bu pozisyona düşmemek için tüm şartlarını zorluyor. Ama bir yerde yapılacak hamle kalmadığı zaman, şirketlerin bilançolarının ve ödeme kabiliyetlerinin kötüleşmesi bir anda diğer şirketleri de zor duruma sokabiliyor. Dolayısıyla oranların hızlı biçimde artma riski olduğunu unutmayalım.
Koronavirüs salgını sonrası uygulanan aşırı gevşek para politikası ile birlikte negatife dönen reel faizler, bazı şirketleri hatırı sayılır miktarda taşınmaz varlık almaya özendirmişti. Sonrasındaki fiyat artışları neticesinde bu varlıkların değerleri katlandı. Şirketlerin zora düştüklerinde bu varlıkları satmaları bir çıkış yolu olarak görülmeli. Neticede bu varlıklar şirket sahibinin değil, şirketin varlıkları. Şirketler faizlerin düşük, varlık fiyatlarının ise yükselişte olduğu dönemde borç yüklerinin bir kısmını reel olarak erittiler. O zamanki imkânları daha iyi değerlendirmeleri gerekirdi. Fakat her şirketin böyle imkânları olduğunu iddia edemeyiz. Özellikle de KOBİ'lerin...
HASSAS VE ETKİN BİR İLETİŞİM DİLİ
Enflasyonla mücadelede Merkez Bankası'nın omuzlarına aşırı yük bindiğini ve kendi etki alanı içinde olmayan nedenlerden dolayı ana planında olmayan biçimde politika faizini yeniden artırmak zorunda kaldığını kabul etmeliyiz. Dolayısıyla para politikası kurmaylarının işi kolay değil. Fakat Merkez Bankası'nın reel sektöre yönelik iletişim stratejisinde daha hassas davranması gerektiği de ortada. Merkez Bankası, para politikasının yol haritasına, sürecin zorluklarına ve çıkış opsiyonlarına yönelik olarak reel sektör temsilcileri ile çok daha erken bir aşamada, çok daha etkin biçimde iletişime geçmeliydi. Zira şirketler enflasyonla mücadelenin en önemli iki muhatabından biri. Biraz geç kalınmış olsa da atılabilecek adımlar hâlâ var.