Hüseyin Öztürk
Toplumdan topluma taşınan ve harman edilen medeniyetler, ağırlık olarak ticaret yoluyla gerçekleşti.
Bizim medeniyetimize baktığımızda, İpek Yolu’nu takip ederek Anadolu’ya göç eden atalarımız, burada kurdukları medeniyeti, kendi kültürlerini, karşılaştıkları kültürler ile harmanlayarak, inançları çerçevesinde bir medeniyet inşa ettiler.
Anadolu, ilk çağlardan bu yana Batı ile Doğu arasında köprü vazifesi gördü. Bu köprü, Orta Çağ’dan itibaren Çin’den başlayıp, Orta Asya’da birden fazla güzergâhı takip ederek Anadolu’ya uğrak vurup, Avrupa içlerine kadar uzandı.
Diğer bir koldan da Efes ve civarıyla, Karadeniz’de ise Trabzon ve Sinop, Akdeniz’de Alanya ve Antalya gibi limanları kullanarak deniz yoluyla da Avrupa’ya ulaştılar.
ÜNLÜ HAN VE KERVANSARAYLAR
Bugüne dönerek sınırlarımız içerisindeki İpek Yollarından bilinenleri sıralayalım.
Doğu ve Batı Karadeniz’de; Trabzon, Gümüşhane, Erzurum, Sivas, Tokat, Amasya, Kastamonu!
Marmara ve Trakya’da; Adapazarı, İzmit, Bursa, İstanbul, Edirne!
Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu’da; Mardin, Diyarbakır, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş, Kayseri, Nevşehir, Aksaray, Konya, Ankara!
İç Ege’de; Isparta, Kütahya, Uşak, Denizli!
Akdeniz’de ise Antalya ve Alanya yolları izleniyor.
İpek Yollarının en önemli taraflarından biri, Anadolu’nun karış karış Selçuklu ve Osmanlı eserleriyle teçhiz edilmiş olmalarıdır. Şimdi de gezilip görülebilecek bu han ve kervansaraylardan bazılarının isimlerini zikredelim.
Ünlü kervansaraylarımızın başında Aksaray’daki Sultan Hanı gelir. Sarı Han (Nevşehir), Şarapsa Han (Alanya), Ak Han (Denizli), Ağzı Kara Han (Aksaray), Alara Han (Antalya Okurcalar), Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı (Malatya), Çardak Han (Denizli), Susuz Han (Burdur), İncir Han (Burdur),Alay Han (Aksaray).
KALE VAZİFESİ GÖRDÜLER
İpek Yolu araştırmacılarının tespitlerine göre kervan yollarının tarihi, Orhun kitabelerine kadar uzanır.
Belgelere göre 6. yüzyılda ‘Moyanlık’ denilen konaklama yerlerinin varlığı bilinir. ‘Moyanlık’ kelime itibariyle ‘yardım, hayır ve konaklama kurumu’ manalarına gelir. Bu ezeli hizmeti Anadolu topraklarına getiren Selçuklular’dan sonra daha da geliştiren Osmanlılar, şehrin ortasına yerleştirdikleri camileri, medreseleri, külliyeleri, şifahaneleri, han ve hamamları, kervansarayları yerli yabancı tüm insanlığın hizmetine sundular.
Anadolu topraklarındaki herhangi bir kervansaraya uğrayan tüccar yahut seyyahlar, kervansarayda ne ararlarsa buldular. İnsan için gerekli tüm ihtiyaçların karşılandığı bir sistem hayata geçmiştir.
Can ve mal güvenliğinin sağlanması başta olmak üzere, yatakhane, aşhane, kiler, depo, ahır, samanlık, mescit, hamam, şadırvan, sağlıkçı, eczane, ayakkabıcı, nalbant ve kervansaray civarında kurulan pazarlar vasıtasıyla her türlü ihtiyaçlar karşılandı.
Bu arada elbet hemen bütün kervansaraylar aynı zamanda devletin savunma merkezi olarak da kullanıldı, ordulara hizmet etti. Bu yüzden de kervansarayların hepsi kale görünümündedir ve kale vazifesi görür.
BATILI SEYYAHLARIN HAYRANLIĞI
Bu sebeple Batılı seyyahların şaşırdığı hususların başında hanlar ve kervansaraylar gelir ve hayretlerini günlüklerine yazmışlardır.
Yazıyı, XV. yüzyılın ortalarında Anadolu’ya bir gezinti yapan Fransız Bertranden de la Brocgulere’nin, (1400-1459) kervansaray ve hanlarda konaklayanlara sunulan hizmetlere hayranlığıyla bitirelim:
“Osmanlı kervansaraylarına kim gelirse gelsin, buralarda üç gün boyunca ücretsiz misafir edilir, bu uygulama sadece insanlar için değil, hayvanlar için de geçerlidir. Üç gün boyunca hayvanların yemesi, içmesi ve istirahati sağlanır.
Ayrıca tüccarın her türlü malı titizlikle korunur, emniyete alınır ve üç gün sonunda giderken kendisine teslim edilir. Batılı ülkelerde ve toplumlarda böyle bir halin olması imkânsızdı. Avrupa’da asilzadeler, fakir fukarayı aşağı tabaka olarak görür ve kötü muamele ederlerdi.”
05 Şubat 2021 Cuma