tatil-sepeti
Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları



 

Kültürel veya sosyal antropolojinin milletler ve kavimler üzerine genellediği kültürün karaktere ilişkin boyutu bugün için ne ifade eder? Veya bu anlamda kültürün genetik tarafı var mı? Bu karakterin devlet yönetmeye, siyaset tarzına, ticarete, organize işlere yansıyan boyutu nedir? Varsa güncellenebilir mi? Güncellenebilirse nasıl bir usul takip etmek gerekir? Bu sorular üzerinde sadeleştirerek kafa yormakta ve örnekler üzerinden gitmekte fayda var. 

 

Sözgelimi; Türkler dünyaya yönetilmesi gereken bir alan olarak bakarlar. Bu bağlamda kendilerini ufukların efendisi olarak görürler ama bu yönetim felsefesinde sömürge mantığına asla yer yoktur, bunun yerine gönül kavramı geçerlidir. Aynı zamanda çok pratik ve çözümcüdürler; yeter ki, önlerine bir hedef koysunlar, büyük ölçüde ve hızlı bir şekilde gerçekleştirirler. Fransızların işleri daha çok tartışma ile geçer, bu acayip keyifli bir süreçtir. Almanlar sıkı ve disiplinli çalışırlar ama bolca da tıkınırlar, İngilizler sömürgecidirler ama onlara karşı sömürge ülkelerinde bile bir ölçüde kraliyet aile geleneğinden kaynaklanan bir hayranlık da vardır. Çerkezler dünyanın değişik ülkelerinde vardır ve daha çok güvenlik ve istihbarat alanında çalışırlar. İranlılar kültür-sanat ve diplomaside çok iyiler ama uluslararası güven endeksleri düşüktür. Amerika, özellikle seçilmiş insan kaynağına çok önem verir, nerede ise gelsin yaklaşımı ile bu doğrultuda bir cazibe oluştururlar ve bu konuda kendilerine güvenleri yüksektir. Çünkü sistemi iyi kurmuşlar ve sistem çalışır.

 

*           *           *

 

Bu türden örnekleri artırmak tabii ki mümkün. Her kültürün bu türden genetik sayılabilecek bir boyutu bulunur. Merakımız şudur: Milletlerin, kavimlerin, kültürlerin genetiğine işlemiş bu karakter yapıları süreç içerisinde değişikliğe uğrar mı? Sözgelimi Türklerin göçebe kültürden gelen özellikleri ne ölçüde değişebilir? Ticaretten örnekleyecek olursak; müteşebbis yönü çok güçlü olan ama kurduğu şirketin sonunu getirmede aynı başarıyı gösteremeyen durumlarda çözüm nedir? Benzer şekilde baştan bir sözleşmeye dayanmayan daha çok sözel ve duygusal güvene dayanan ortaklık yapısının devamlılığındaki oranın düşüklüğü nasıl izah edilebilir? Çok kolay ortaklıklar kuruluyor ama sonunu getirmede başarılı olunamıyor. Bu sebeple hem kırgınlıklar hem de başarısızlıklar oluyor ve asıl boşa giden bir gayret kalıyor ortada.

 

*           *           *

 

Şüphesiz ki, burada hem pozitif hem de negatif unsurlar var. Göçebeliği terk edeli yüzyılı geçen bu millet halen bunun izlerini taşıyorsa kültürün kısmi genetikliğinden söz edebiliriz. Güncelleme mümkünse ve güncellerken iş tutuş tarzının negatif yanlarını terk edip pozitif tarafını güçlendirecek bir usul takip etmekte büyük fayda var. Türkler olarak bunu kısmen başarabileceğimize inanmak gerekir. Zira bizim en büyük özelliğimiz hızlı harekete geçmek ve yol almaktır. Ticarette ve siyasette bunun örneklerini görebiliyoruz. Sözgelimi iş ortaklığımızı karşılıklı güvenin yanına biraz da resmiyeti katıp bir sözleşmeye ve hedeflere dayandırsak yani bunda yazılı bir beyanı esas alsak neyimiz eksilir? Daha sağlam bir hareket noktası oluşturmuş oluruz ve hedeflere ulaşma daha rasyonel hale gelmiş olur.

 

Sözün özü; işin bilimsel yönü bir tarafa, kültürün içerisinde mütalaa ettiğimiz bu boyut sonuçtan baktığımızda vardır ve halen fonksiyoneldir. Buradan, organizasyon kabiliyetimizi gösteren, makro ve mikro anlamda dinamizmi yaşatacak şekilde fayda üretecek bir formüle çaba göstermek başlı başına bir değerdir.

26 Şubat 2024 Pazartesi