HÜSEYİN ÖZTÜRK
Hayat, sorulardan ibaret değil midir zaten? Cevaplanmayan soruların çoğu, cevabı bulunarak hayatı öğretmez mi bize? Sorgusuz sualsiz hangi yol kat edilip menzile varılmıştır?
Sorduklarımızı öğrendikten sonra hayatımıza azık ettiğimiz cevaplar, işimizin en önemli parçası ve yol fenerimiz olmadı mı şimdiye kadar?
Ehli tacirlerin de ifade ettiği gibi esas azık, bilgi azığıdır. ‘Oku’ emri, ‘Araştırın, öğrenin, öğretin ve çalışın’ ikazları, bilgi azığımızı temin için değil midir? Bu sebeple bilgi bir azıktır. Bu azık olmadan hangi işi yapabiliriz?
BİLGİ RIZKINI KAZANMA YOLU
En küçük ticarethaneden büyük işletmelere kadar hangimiz nerede, hangi vazifeyle vazifelendirilmiş olursak olalım, sorumluluğumuza tevdi edilen işlerde kendimize üç soruyu sorabilmeli ve ona göre hareket edebilmeliyiz.
Bu üç soru; karşılıklı güveni, istikrarı, samimiyeti, çalışmayı, gayreti artıran ve kazancın bereketini çoğaltan sorulardır. Tabii her soru, soranın soruş şekli ve kabiliyetiyle ölçülü olduğu için soruyu dinleyen, anlayan ve cevaplayacak olanların da bilgi, görgü ve iş tutuş kabiliyetiyle alakalıdır. Bazen güçlü sorulara zayıf cevaplar, bazen de zayıf sorulara güçlü cevaplar verilebilir. Soru ve cevapların tahlili, insanı bilgi kazanında pişirir.
Bu sebeple dengesiz gibi görülen sorular ve cevaplar, eksiklikleri tamamlamak ve işleri yoluna koymak için kabiliyetler arası bilgi rızkını kazanma yoludur. Sorulara geçelim:
Üç sorudan biri: İşimde ve özel hayatımda; ailem, işim, çalışma arkadaşlarım, komşularım, dostlarım, tanıdık yahut tanımadığım insanlar hakkındaki karar ve kanaatlerimde vicdanlı mıyım? Vicdanımı hakem yapabiliyor muyum?
İkinci soru: Yine ailemle, komşularımla, çalışma arkadaşlarımla, sosyal hayatın içerisinde karşılaştığım insanlarla iletişim ve ilişkilerimde riya yapmadan samimi olabiliyor, ön yargı ve peşin hükümde bulunmadan beklentisiz iletişim kurabiliyor muyum?
Üçüncü soru: Öğrendiklerimi tatbik etmede yeterli miyim? Bunları iş ve özel hayatımda paylaşmakta cimri miyim, cömert miyim?
Evet, sorular bunlar.
Sorulara aklıselim şekilde cevap verebildiğimizde; ‘tamah, hırs, kıskançlık, haset’ ve insanın önce ruhunu, sonra bedenini hasta eden ne kadar art niyet ve kötülük varsa, bunlar terk edilir ve yerini; ‘vicdanlı-ahlaklı-samimi pozitif enerji’ dolu bir kimlik ve kişilik alır.
Tüketim çağının zirvesini zorladığımız şu günlerde ‘tamah, hırs, kıskançlık ve haset’, ‘ateşin odunu erittiği gibi’ insanın özünü de cüzdanını da eritir. Yine bu hususta ustaların sözlerini aktardıktan sonra iyiliklere yelken açalım.
KIRK ÖLÇÜP BİR BİÇİN
Dört çeşit kötülük var denilir:
Birincisi, makam, mevki imtiyaz için duyulan şiddetli hırs-arzu-istek!
İkincisi, başkalarının emeğine, kazancına göz dikmek ve yararlanmak!
Üçüncüsü, uyarılara ve ikazlara rağmen, hatalarda ve yanlışlarda ısrar etmek!
Dördüncüsü, bütün bu özelliklerinden asla vazgeçmemek!
Elbet hepimizin istediği, pozitif enerji yüklü samimi insanlar görmek, çalışmak ve dostluk kurmaktır. Bunun için yapılacak olan insani melekelerimizi harekete geçirmektir.
Girip-çıktığımız-çalıştığımız-barındığımız-beslendiğimiz ortamları ‘berrak görerek’ yaşamak, sahiplenmek ve asla ‘görünmek’ çabasında olmamaktır. ‘Görünme’ çabasında olanlar, kendilerinden başkasını düşünmez ve bencilliklerinin tutkusu altında yaşarlar.
Aklıselim sahibi kimseler, gören, gördüğünü anlayan ve bilen insan isterler. Bu haldekiler, iş ve özel hayatlarında başarı merdivenlerini sağlam şekilde tırmananlardır.
Böyleleri; dinlemesini bilip, cana yakın durmayı kendilerine şiar edinenlerdir. Hal ve hareketlerinde herkese karşı saygılıdırlar, mütevazı duruşlarıyla takdir toplarlar. Sözlerini tartarlar, ‘sözün dokuz boğum’ olduğunu bilir ve ‘kırk ölçüp bir biçerler’.
Kırk ölçüp bir biçmek, dürüstlüğün ve sadakatin anahtarıdır vesselam.
10 Aralık 2021 Cuma