Elbet ‘istikrar’ denilecektir ama maalesef günlük hayatımızda en çok karşılaştığımız problemlerin başında da ‘istismar’ geliyor. “Madden refaha erişirken, manayı mı kaybediyoruz” acaba diye sormamız lazım gibi.
Malum, bizim medeniyetimizde toplumsal barış ve kardeşliğin temelini; ‘iyiliği tavsiye eden, kötülüğü men eden’ bir uyarı oluşturur. Bu temel üzerinden hareket edildiğinde, maddi olarak da mana olarak da zenginlik elde edilir.
Eskiler ticaretle uğraşacak gençlere şu tavsiyede bulunurlarmış:
“Her insanın karakterinin tarifini ahlakı yapar. Ahlak, kişinin karakterinin aynasıdır.” İstikrar ve istismarı bu çerçevede değerlendirecek olursak elbet öne istikrar çıkacak.
“İşimizde, evimizde, sokağımızda, mahallemizde, insan ilişkilerinin zuhur ettiği bütün mekânlarda aranılan şartlardan biri nedir” diye sorulduğunda; ‘güven’ denilecektir. Güven, istikrarın şemsiyesidir. Güven şemsiyesinin altında istismar olmaz.
Elimizin, dilimizin, sözümüzün, gözümüzün, zihnimizin bereketi istikrardadır. İstikrarın bozulup, istismara giden yolun sebebi yine biziz. Elimizle, dilimizle, sözümüzle, gözümüzle ve zihnimizle yaptığımız kıskançlık sebebiyledir.
Bilenler hatırlayacaklar, unutanlar ve bilmeyenler için hatırlatalım. Kıskançlık ve haset, ateşin odunu erittiği gibi yavaş yavaş eritir. Bu hasletlerden uzak durmanın yolu ise iyiliği tavsiye edip, kötülükten men edilme prensibini benimsemek ve uygulamaktır.
“İstikrar bereketi getirir, istismar bereketi götürür” derler. “İstikrardaki bereket, malın yahut paranın çokluğu anlamına gelmez ve ölçülmez” diye de ilave ederler. Bereketin ölçüsü, maddi görünümden ziyade manevi boyutuyla, insanın iç huzur ve güveniyle tartılır.
İstismarla da elbet para kazanılır, iş yapılır, mal-mülk edinilir ama istikrarlı olunmadığı için üretirken de tüketirken de iç huzur ve güven kaybı yaşanır.
Ticari hayatta bunun örneklerini hepimiz görüyoruz ve mümkün mertebe bu ortamlarda bulunmamaya gayret ediyoruz.
* * *
İstikrarın önemli göstergelerinden biri de üreticinin veya tüketicinin ‘istikametli’ olmasıdır. Yine eskiler buyururlar ki, “İşinde istikameti belli olanın yüzü daima ak olur, sözü kıymetli olur.” ‘Söz senettir’ geleneği, istikametli kimselerin ihya ettiği insanlık örneğidir.
İşinde, evinde, mahallesinde, dost ve arkadaşları arasında istikametli ve istikrarlı kimselerin kalbinde kıskançlık olmaz. Ticaret başta olmak üzere insan ilişkilerinin bütününde kıskançlık ve hasetlik, başkalarının işini kötülemekle çoğalır.
İstismarla yapılan işler ve elde edilen kazançlar zehirli ağaca benzetilir. İlk bakınca o ağacın rengi, yaprakları, meyveleri insanın hoşuna gitse de gönlünü çelse de meyvesi yenildiğinde acı oluşu, kokusu nahoştur ve sevimsizleşir.
Bu hususta Ahilik geleneğinin tavsiyelerinden birinin de kişinin kendi kendisini sigaya çekmek olduğu belirtilerek, şöyle denilir:
“Günlük işlerinizi bitirdiğinizde bir köşeye çekilip; ‘Bu günümü nasıl geçirdim’ diye muhasebe etmelisiniz. Kimlerle alışveriş ettim, kimlerle neler konuştum; alırken, satarken adaletli davrandım mı, ne yedim ne içtim, ne kadar verimli veya verimsiz çalıştım, kalp kırdım mı, gönül yıktım mı gibi sorularla kendi kendinizle murakabe ederek, nasıl bir istikamette veya nasıl bir istismar içerisinde olduğunuzu görmelisiniz.”
Velhasıl; istikamet ve istismar konusunda önemli bir nokta da ‘nimet ve emanet’ meselesidir. Yine eskiler derler ki; “İnsanın kendi canı başta olmak üzere nasiplendiği her şey nimettir ve mutlak emanettir. Emanete hıyanetlik ise nimete hıyanetliktir.”
Nimet ve emanet kavramı, bizim ticari geleneğimizin geçmişte baş tacı yaptığı bir meseleydi. İnsanın elinde bulunan bütün imkânların nimet olduğu bilinir, dolayısıyla emanet kabul edilirdi.
Bu anlayışın yeniden neşvünema bulması temennisiyle…
02 Ekim 2023 Pazartesi