Bilmeyenler için kısa bir hatırlatma yapalım. Küçükçekmece Gölü’nün Avcılar tarafında göl kıyılı ve doğal güzellikler açısından harika bir alan var. Bu arazinin büyük kısmı İstanbul Üniversitesi’nin Avcılar Kampüsü’ne ait idi. Yeni paylaşımda İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi’nde kalmış. Burası tarım yapılan bir arazi idi. Kimsenin aklına gelmedi buranın altında antik bir şehir olacağı. Ülkemizin bir çok yanında arkeolojik kazılar yapan ve Kazıevi olan İstanbul Üniversitesi’nin Arkeoloji Bölümü de dahil. Gerçekte ise Bathenoa diye bir antik şehrin varlığı arkeologlar tarafından biliniyordu ama bilinmeyen tarafı şehrin yeri idi.
2005-2006 yılında Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Şengül Aydıngün, küçük bir ekiple yüzey araştırması için bakanlıktan izin aldı. Dönemin Kültür Bakanlığı İstanbul yöneticisi olduğumuz için biz de bu vesile ile antik şehir ihtimalinden haberdar olduk. Yüzey araştırması bitince işaretler daha belirgin hale gelmişti. Aldı bizleri bir heyecan. Bunun üzerine kazı izni istendi ve Bakanlar Kurulu kararı ile kazı başkanlığı tüzel olarak oluşturuldu ve Şengül hoca kazı başkanı olarak atandı.
Kazı mevsimi sadece yaz aylarında olabildiği için kazıya Bakanlığın verdiği mütevazı bir bütçe ile başlandı, ilk yılın buluntuları heyecanımızı daha da artırmıştı. İkinci yıl 2010 Kültür Başkenti’nin desteği ile bütçe daha da artmış ve bu sayede şehrin ana caddesi, limanı, suru ve ibadet yeri görünmüştü. Ayrıca gölün içerisinde deniz feneri de bulunmuştu. Sonraki yıllarda Bakanlığın desteğinin yanında İstanbul Özel İdaresi desteğini de alan kazı başkanlığı, heyetine İstanbul Üniversitesi hocalarını da dahil ederek ekibi genişletti. Böylece 2015’e kadar kazı çalışmaları kendi doğasında devam etti.
Burasının limanı da olan antik bir şehir olduğu, arkeolojik literatürde Bathonea diye varlığı bilinen şehrin burası olduğu ve müthiş zengin buluntuların varlığı camiayı heyecanlandırmış ve burası ile ilgili hem yurtiçinde hem de yurtdışında çok sayıda yayın yapılmıştı. Burasına yönelik İstanbul’u heyecanlandıracak projeler düşünülüyordu. Burası aynı zamanda Kanal İstanbul projesinin güzergâhı üzerinde olduğu için ayrıca değerli idi ve projeye kültürel miras değeri katacak önemli bir faktör idi.
Burası ile ilgili üzerinde kısmen çalışılmış uygulanması gereken fikirler şu şekilde idi:
* Kazı çalışmaları başladığında benzerliğini de dikkate alarak burasını ikinci tarihi yarımada şeklinde isimlendirmiştik. Bu fikir turizm yaklaşımı ile bir hareket noktası olması açısından değerli idi.
* İstanbul’un ören yeri yoktu. Kazı çalışmalarının uzun yıllar devam edeceği bilindiğinden Bakanlıkça ‘ören yeri’ ilanını müteakip gerekli düzenlemelerin yapılmasının ardından turizme açılabilirdi.
* Burası tüm birimleri ile birlikte bir arkeolojik parka dönüştürülebilirdi. Küçükçekmece Gölü’nün varlığı, mekânın doğal güzelliği ve kuşların yoğunluğu ortamı müthiş çekici hale getiriyordu.
* Burada eserlerin doğal afetlere olan güvenliği iyice müzakere edildikten sonra sadece İstanbul eserlerinin bulunduğu yeni bir İstanbul Arkeoloji Müzesi açılabilirdi.
* Küçükçekmece Gölü’nden dolayı su altı arkeolojisi eğitim çalışmalarının yapıldığı bir eğitim alanı olarak değerlendirilebilirdi.
* Hemen yanı başındaki Yarımburgaz Mağaraları’nın da dahil edilmesi ile birlikte günübirlik turizm rotası haline getirilebilirdi.
Uygulamaya yönelik bu fikirler elbette geliştirilebilir, sayısı artırılabilirdi. Burası İstanbul için müthiş bir zenginlik ortaya çıkarırdı. Ama düzgün giden kazı çalışmaları tam dört yıldır yapılmıyor. Arkeoloji camiasının kendi içinde yaşadığı kısır ve değersiz tartışmalardan dolayı. Kazının sahibi olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı derhal harekete geçmeli. Kazanımı olmayan tartışmayı sonlandırarak kazı çalışmalarını yeniden başlatmalı. İstanbul’un şiddetle buna ihtiyacı var.
26 Temmuz 2019 Cuma