HÜSEYİN ÖZTÜRK
“Diğer bütün kentler ölümlüdür ama İstanbul sanırım insanlar var oldukça yaşayacaktır. Tarih boyunca gerek Doğu gerekse Batı dünyasında dini ve siyasi açıdan çok önemli bir yere sahip olan İstanbul, iki kıtanın geçiş yerinde ne tam Doğu’ya ne de tam Batı’ya ait bir konumda yer alır.
Bununla birlikte her iki medeniyetin adeta bir temsilcisi olarak asırlarca süren farklı bir misyonu ruhunda taşımış, bu medeniyetin mensuplarınca değişik amaçlarla fakat sonuçta benzeri algılayışla ilginç bir tarihi geçmişten süzülüp gelmiştir.”
Feridun M. Emecen. Fetih ve Kıyamet. Kapı Yayınları.
Tarihçilerin de ifade ettiği gibi İstanbul’un fethedilme arzusu çok eskilere dayanır. Tarih sahnesinde yer edinmiş nice milletler, İstanbul’u fethetme niyetiyle yanıp tutuşmuştur.
İstanbul, asırlar içerisinde hep kuşatılmış ama 1453 yılına kadar fethedilememiştir. Fethin zaferi Osmanlılara, Fatih Sultan Mehmet’e nasip olmuştur.
Malum, 569 yıl önce İstanbul bizim oldu. ‘569 yıllık yeni ve farklı bir medeniyetin inşa ettiği şehre olan samimiyetin, bağlılığın, aidiyetin neresinde olduğumuz’ sorusu hepimizin gündeminden düşmeden yaşamalı ve gereği üzerinde durulmalı.
Bu sorunun doğru cevaplanması, daha nice asırlar şehrimizin bize ait olarak kalmasını sağlayacak. Şehirler ve meskenler kanunla korunmaz, insan vicdan ve ahlakıyla korunur.
Şehirlerimizde, beldelerimizde, köylerimizde, mahallelerimizde, evlerimizde insanın huzur, güven ve istikrar içerisinde yaşayabilmesi için nefes alıp verdiğimiz her mekânı, vicdani bir samimiyet ve aidiyet duygusuyla sahiplenmeden; yaşadığımız, çalıştığımız, barındığımız hiçbir hayat alanında mutlu olmamız mümkün değil.
İstanbullu olma samimiyetine kesintisiz ve artarak büyük ihtiyacımız var. Dünyada böyle şehirlerin sayısı bir elin parmakları kadardır ve İstanbul rakipsizdir.
Coğrafyası, tarihi, nüfusu ve taşıdığı kültürel değerler bakımından, diğer şehirlerden çok farklı ve ilgi çekicidir. Bu açıdan da turizmin ve kültürün vazgeçilmez ana merkezidir.
İstanbul’u günde tahmini 10 ila 15 bin yabancı turist geziyor. Ayrıca yurt içinden gelen ticari yahut seyahat amaçlı ziyaretçi sayısının ise 4 ile 5 bin arasında değiştiği belirtiliyor. Arı kovanı gibi sürekli hareket halindeki şehri sevmeyen insan sayısı azdır sanırım.
***
İstanbul’u sevebilmek önce samimi bir niyet ile sahiplenme ister. Samimiyet ve sahiplenme duygusu ise aidiyet ister. Aidiyet duygusu, sevmenin ve sahiplenmenin tapusudur.
Dünyanın her dilinden, dininden, ırkından insanın güvenle yaşadığı şehirde, en çok inanılan kimseler elbette esnaf ve ticaret erbaplarımızdır. Ticaret insanlarımız müşterilerine güven verdikçe, İstanbul’un samimiyetle sahiplenilmesi sağlanmış olur.
Tabii bir de meselenin ticari düzen ve iletişim dışında, esas ekonomik hayatı destekleyen kültürel ve tarihi boyutu var. İstanbul bir ticaret merkezi olmakla birlikte, tarih ve kültür şehridir ve taklidi yahut yedeği yoktur. Bu açıdan da yine dünyada rakipsizdir.
Yalnız bazen rakipsizlik rehavete sürükleyebilir ama İstanbullu olmanın samimiyeti içerisinde rehavete yer yoktur. Rehavet umursamazlığı, umursamazlık usanmayı, usanmak ise vazgeçmeyi getirir ki, ne mukimler ne de misafirler rahat edemez ve şehri benimsemezler.
Velhasıl İstanbul için ‘tarih, kültür ve ticaret şehri’ denilmesi, her fırsatta dile getirilmesi gerekli zorunlu ifadelerden olmalı. Bir şehrin aynası, sacayağı olan ‘kültür, tarih ve ticarettir’; İstanbul’u dünya şehri yapan özelliği de budur.
Mazi, akıl danışılacak en doğru sözlü ve tecrübeli bir dosttur. Mazimizi oluşturan insan merkezli medeniyet değerlerimize sahip çıktığımız sürece, İstanbullu olma samimiyetimiz güçlenecektir vesselam.
03 Haziran 2022 Cuma