İstanbul, Cihan Devleti Osmanlı’nın dünyaya insanlık ve medeniyet sunduğu asırlık Payitaht olarak yaşayan tarihi şehirlerden biridir ve aslında müze bir şehirdir. Kültür ve turizm bakımından İstanbul ile yarışacak şehir yok denilmesi belki büyük bir iddia gibi gelebilir ama şöyle etraflıca şehrimizin geçirdiği tarihi süreci adım adım takip ettiğimizde ‘rakibi yok’ desek abartmış olmayız.İşte bu rakipsizliğe yaşayan yeni bir müze daha geldi. 115 yıl sonra yakın tarihin şahidi Yıldız Sarayı, yerli ve yabancı ziyaretçilerin hizmetine sunuldu.
İstanbul Boğazı ve Marmara’ya hâkim bir arazi üzerine inşa edilen Yıldız Sarayı’nın batısında Yıldız Hamidiye Camii (Cuma Camii), doğu kısmında devlet yönetim binası, harem binası ve diğer müştemilatlarıyla Türk İslam saray mimarisinin son örneğidir. Ayrıca Topkapı ve Edirne sarayları ile benzerlik gösteren Yıldız Sarayı; mimarisi, stratejik konumu, peyzajı ve dönemin sanat ve kültür anlayışının eşsiz koleksiyonu ile ‘yaşayan müze’ kimliğini hak eden bir müzedir.
Yıldız Sarayı’nın inşa edildiği arazi üzerindeki ilk yerleşim III. Selim (1789-1807) zamanında başlar, ardından II. Mahmud (1808-1839) bir köşk inşa ettirir ama günümüze ulaşmaz. Sultan Abdülmecid (1839-1861) mevcut kasırları yıktırarak 1842’de annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan için köşk yaptırır. Sultan Abdülaziz (1861-1876) ise Büyük Mâbeyn Köşkü, Çit Kasrı, Malta ve Çadır köşkleri inşa ettirir.
II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) köşk, devlet yönetim binası olarak vazife görür, uzun süre Harp Akademileri tarafından kullanılan köşk, 1978 yılında Kültür Bakanlığı’na devredilerek Yıldız
Sarayı Müdürlüğü adı altında 1994 senesinde müze olur. Milli Saraylar Başkanlığı’nın, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı’na geçmesiyle yeniden müze olarak, Milli Saraylar Başkanlığı tarafından açılma çalışmaları başlatılır ve restorasyonuyla birlikte o devirlere ait eşyalar aranıp bulunarak; yaşanılır, görülür, hissedilir noktaya getirilir.
Şimdi burada sözü Milli Saraylar Başkanı Dr. Yasin Yıldız’a bırakarak, Yıldız Sarayı’nın öncesi ve sonrasının hikâyesini kendisinden okuyalım: “Milli Saraylar Başkanlığı, 18 Ocak 1925 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle Milli Saraylar Müdürlüğü adıyla kurulduğu günden bu yana; saray, kasır, köşk ve müzeler ile harika koleksiyonlarını muhafaza ederek tarihi ve kültürel mirasımızı gelecek kuşaklara aktarma misyonunu titizlikle sürdürmektedir.
Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin son ‘Saray-ı Hümayunu’ olan Yıldız Sarayı’nın 2018 yılında Milli Saraylar Başkanlığı’na devredilmesini takiben saray kompleksindeki yapılarda yoğun restorasyon ve tefriş çalışmaları başlamıştır.
Çalışmalar kapsamında Büyük Mâbeyn Köşkü, Küçük Mâbeyn Köşkü, Çit Kasrı, Set Kasrı (Selâmlık Köşkü), Yâverân/Bendegân Dairesi, Silahhane, Arabacılar Dairesi, Pavilyon, Limonluk, Harem Dairesi, Kadınefendiler daireleri, Hazinedar Usta Dairesi, Hasbahçe, Ada Köşkü, Cihannüma Kasrı ve Kameriye Köşkü’nde yürütülen restorasyonlar tamamlanmıştır.Yaklaşık 500 bin metrekarelik bir arazi üzerinde bulunan ve Türk-Osmanlı mimarisinin son örneğini teşkil eden diğer yapılar için de restorasyon projeleri hazırlanmaktadır.
Milli Saraylar Başkanlığı’nın restorasyonlarla eş zamanlı olarak yürüttüğü müzecilik çalışmalarının neticesinde Başkadınefendi Dairesi, Mobilya Müzesi; Çit Kasrı, Sultan II. Abdülhamid Müzesi; Hususi Daire, Yıldız Albümleri Fotoğraf Müzesi; Silahhane ile Arabacılar Dairesi’nin bir bölümü de Kütübhâne-i Hümâyûn olarak düzenlenmiştir.
Yıllar sonra ziyaretçileriyle buluşan Yıldız Sarayı Müzesi’nin tefrişinde yaklaşık 1.600 eser bulunmaktadır.Hususi Daire’de açılan Yıldız Albümleri Fotoğraf Müzesi’nde Sultan II. Abdülhamid fotoğraf albümlerinden seçilmiş 230 fotoğraf sergilenmektedir. Kütübhâne-i Hümâyûn Koleksiyonu’nda ise 29 bin 346 adet eser yer almaktadır.”
22 Temmuz 2024 Pazartesi