Hüseyin Öztürk
Dünyada İstanbul gibi ‘miras şehir’ hüviyetine mensup kaç tane şehir vardır bilemiyoruz. Elbet vardır ama hangisi İstanbul kadar kadim bir şehirdir?
İstanbul insanlık tarihinin yaşadığı, tüm uygarlıkların ve medeniyetlerin merkezidir ve ‘insan denilince şehir’, ‘şehir denilince insan’ akla gelir. Bu aklın merkezi İstanbul’dur.
Yine insanlık ve şehirler tarihinin ana kumanda noktası da İstanbul’dur.
İnsanoğlunun yaratılışıyla başlayan ticari hayat ile dünyaya yayılışı da İstanbul’dandır.
Böylesine bir şehrin miras olması kaçınılmaz. En coşkulu dönemini, Osmanlı medeniyeti devrinde yaşadı. İstanbul’da insan ve şehir hayatını konu edinen eserlere bakıldığında, Osmanlı medeniyetinin onardığı İstanbul, emsalsiz miras bir şehir.
İnsan olmanın ve insanca yaşamanın şartlarından biri de kendisinden sonraki kuşaklara yaşanabilir bir şehir bırakmaktır. Köylerden beldelere, kasabalardan şehirlere, ovalardan denizlere, yaylalardan dağlara kadar yerkürenin her noktası, insanlığın ve insanın ihtiyacı olan varlıkların devamı için zaten miras hükmündedir.
ÖRNEK OLMAYI SÜRDÜRÜYOR
Bütün mesele, bu hükmü insanların çiğneyip, harap etmeden, sürekli onararak yeteri kadar yararlanıp, kendilerinden sonraki nesillere huzur ve güven içerisinde bırakabilmeleridir.
Bir şehrin yaşayanlar tarafından korunması, kollanması, yaşanır halde tutulması, insanın kendisini o şehre ait hissetmesi için yeterli duygulardır. Bu duygular aklın beden coğrafyasına sahip olmasıyla devam edebilir.
Aklın vicdanla bütünleşmesi, insanın öz değerlerine katkı sağlayan çimentodur. Böylece toplumsal bütünlük meydana gelir ki, birlikte yaşamanın temeli atılmış olur. İstanbul, tarihi itibariyle çeşitli kavimleri bağrında bulundurmuş bir şehir ve bu sebeple de dünyaya örnektir. Günümüzde de örnekliğini sürdürüyor.
Bu hususta Gerard de Nerval isimli seyyahın 19. yüzyılda yazdığı notlarını aktaralım: “İstanbul tuhaf bir şehir! Birçok millet bir arada yaşıyor ve birbirlerinden nefret etmiyorlar. Türkler, Ermeniler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Rumlar aynı topraklarda yaşayan insanlar olarak birbirlerine gösterdikleri tahammül ve müsamahayı bizde çeşitli vilayet veya partilere mensup insanlar arasında göremeyiz. Ben İstanbul’u tarif işine girişmiyorum. Şu şehir eskiden beri Avrupa ile Asya’yı birleştiren tılsımlı ve adeta kutsal bir mühürdür.”
Bilinen tarihiyle 8 bin 500 yaşındaki İstanbul ki, ilk kuruluşunun Hz. Süleyman tarafından gerçekleştirildiği tahmin ediliyor.
Bugün Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar İdaresi’ne bağlı Topkapı Sarayı, İstanbul’un ilk şehir temelinin atıldığı yer olarak biliniyor.
ŞEHRE SAYGI VE SAHİPLENME
Haliyle böyle bir şehir; gerek tarihi, gerek mimari ve kültürel dokusu, gerek jeopolitik yapısı ve kurumlarıyla, diğer tarihi şehirlerin önünde önder ve örnek olarak duruyor.
Bu tür özelliklerini destekleyen unsurların başında ‘din, sanayi, ticaret, kültürel yapısı, fiziki konumu’ gelmekle birlikte, esas adından söz ettiren yönü, insan merkezli Osmanlı medeniyetinin yaşanır bir şehir olarak miras bırakmış olmasıdır. Edebi çalışmalarını İstanbul üzerine teksif etmiş Samiha Ayverdi, şunları söyler:
“İstanbul’un büyüsüne tutulanların kolay kolay kendilerini kurtarıp başka taraflara gitmeleri mümkün değildir.”
Bugün İstanbul’da yerleşik veya misafir olarak bulunan insanlarımıza, “İstanbul’da nasıl yaşanılır” diye tebliğde bulunmak mümkün değilse de başta ticari kurumlarımız olmak üzere, İstanbul’da rızkını temin eden her insanımızın şu bilinçte olması beklenir: Binlerce yıl üst üste binmiş bir kültür mozaiği olan İstanbul’u korumak, kollamak en üst seviyede muhafaza edilmesi ve tatbik edilmesi vazifemizdir.
Hem bize bırakılan hem de bizden sonrakilere bizim bırakacağımız miras olarak şehrimize sahip çıkmalıyız. İnsana saygı ve sahiplenme, şehre saygı ve sahiplenmedir.
30 Ekim 2020 Cuma