Anadolu’da ticaret geleneğinin yüzyıllardır değişmeyen kendine has yönetim biçimleri vardır. Temeli; insan, hak, hukuk, helal, haram, paylaşma ve dayanışma olma merkezlidir.
Bu manada ticaretin yahut esnaflığın, daha doğrusu Ahiliğin ilkelerinin düsturu gereği; işyerleri, işletmeler ve benzeri ticarethaneler, yöneticilere teslim edilirken şöyle dua edilir:
“Yolun açık, rızkın bereketli olsun. Sağına, soluna, önüne arkana iyi bak! Kem sözlerden, kem gözlerden uzak dur” duasıyla birlikte çeşitli temennilerde bulunulur. Tabi bu kadarla yetinilmez. Daha nice tecrübeler, hikâyeler, sözler ve iş tarifleri yapılır.
En başta gelen tavsiye yine bir atasözüyle pekiştire pekiştire hatırlatılır:
“Hazıra dağ olsa dağ dayanmaz”. Devamı gelir tabi. “Hazır parayı harcamak pek tatlıdır. Emek verilmeden kazanılmış para, insanı ya hırsız ya arsız eder”.
Bu sebeple; “İktisat et rahat et” sözü, ticaretin kilididir. İktisadı bilmeyen öyle bir vakte erişir ki, Ağustos ayında dâhi üşür.
İktisat sadece şahıslarla yahut işletmelerle ilgili değildir elbet. Kişilerin ve işletmelerin iktisat kavramıyla yaşayabilmesi için meselenin devlet yönetiminden özel teşebbüslere ve çalışanlara kadar sahiplenilmesi gerekir ki, iktisat kavramı hakiki manada yerini bulabilsin.
* * *
Adil ve helal kazanç merkezli irfan ve hikmet temelli ticari tarihimiz, insana daima emeğin ve tasarrufun önemini tembihleyen yüzlerce tecrübe ve vakıalarla doludur.
Çünkü kazanılmamış hazır para, emek ve beyin harcanmamış plansız, programsız para ile miras ya da başkalarının emeğinden elde edilen varlıklar, yaz yağmuru gibi yağar ve biter.
Yaz yağmurunun ne toprağa ne de bitkilere faydası olmaz. Bahçe sulaması gibi etrafı ıslatır, güzelleştirir ve ardından güneş çıkınca kurur geçer. Çalışmadan, yorulmadan elimize geçen maddi imkânlar, yaz yağmurunun suyunun çekildiği gibi uçar gider.
Maalesef özellikle medyada aslı olmayan çok kolay yoldan para kazanma ve zenginleşme haberleri yayınlanmakta ve gerçekler ortaya çıkınca da nice acı hadiselerle karşılaşıldığı malumdur.
Kolay yoldan zenginleşme hayalleri, toplumu ciddi manada fesada uğrattığı gibi aileler başta olmak üzere iş yerlerine büyük zararlar vermektedir. Hal böyle olunca ortaya üretimden ziyade lüks ve şöhret merkezli tüketim hırsı çıkmakta ve yine toplumumuzun her kesimiyle birlikte ailelerde ciddi dağılmalara sebep olmaktadır.
Bugün başarılı olan işletmelere baktığımızda görürüz ki, kuruluşlarının temelinde iktisat ederek büyüme vardır. Kendi bildikleri işleri sahiplenerek büyüme disiplini vardır.
Bilmedikleri işlere; “Neden bizim yok. Bizim de olsun biz de yaparız” diyerek havanda su döğmedikleri için bugün dünya ile rekabet edebilmektedirler.
* * *
Yeri gelmişken miras hususuna da dikkat edilmesi gerektiğinin hatırlatılmasında fayda vardır. Miras haktır ama emeksiz kazanç olduğu için pek kıymeti olmaz. İnsanın kendi kazancı gibi kutlu olmadığı için daha kolay ve anlamsız yatırımlar yapılabilir.
Oysa tam tersi miras üzerine daha dikkatli ve titiz davranmak gerekir. Çünkü miras ailemizden kalan sermayedir. Bizi düşündükleri için bıraktıklarından kendi kazancımızdan daha mühimdir. Son söz, yine irfan ehli tacirlerimizden gelsin:
“Kazanan yorulur ama bilenir; hazır yiyen hem tüketir hem tükenir.” Hazıra güvenmek yerine çalışmayı, iktisat etmeyi ve kanaati hayatımıza düstur ettiğimizde; birlikte çalıştığımız insanlar ve aileler yarına hep umut ve güven içerisinde bakarlar.
Evet; işimizde, evimizde, çarşıda, pazarda iktisada uyulduğunda, yarınlara dair endişe kalmaz. Huzur, güven ve istikrarın temeli, iktisada dayalı bir hayattır vesselam.