tatil-sepeti
Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Devlet-i Aliye’nin kuruluş felsefesinin başında “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” ilkesi gelir. Bu ana gayenin içerisinde insan ile birlikte tüm canlı varlıkları sahiplenerek yaratılış fıtratlarına göre bir sistem içerisinde yaşatılması, korunması ve istifade edilmesi vardır.

Bu çerçeveden Osmanlı dönemindeki hayvan haklarına bakalım istedik. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Devleti’nin medeniyet haritasını çıkaran önemli belgeleri yayınlıyor ve araştırmacılarla paylaşıyor.

Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal ile yaptığımız sohbette, bu belgeler üzerine konuştuk ve sizlerle de paylaşmak istedim.

Devlet-i Aliye’nin insan merkezli felsefesinde, insanoğlunun ihtiyacını karşılayan hayvanlara ayrıca önem verildiğine dair hükümler arasında çok ilginç belgeler, tamimler, duyurular, ilanlar ve yaptırımlar mevcut.

Mesela yük, binek ve ticari gaye için yetiştirilen hayvanların yanı sıra, evcil hayvanların da belli kurallar içerisinde yetiştirilmesi, bakılması ve sahiplenilmesi hususunda çeşitli belgelerin olduğunu ifade eden Prof. Dr. Uğur Ünal’ın söylediklerine yer verelim: “Yaratılanı yaratandan ötürü sevme ve sahiplenme inancı, Osmanlı Devleti’nin ve yöneticilerinin dikkatle üzerinde durdukları bir medeniyet anlayışıdır. Devlet-i Osmani, hüküm sürdüğü topraklarda yaşayan milletler ile tababetin, hayvanatın bir hukuku olduğunu kabul ederek, bu hukuka riayet etmeyi vazife bilmiştir.”

***

Osmanlı medeniyeti, insanlara ve hayvanlara dost kalmayı başarmış bir medeniyet inşa etmiştir. Medeniyetin temelini ise ‘emanet’ inancıyla harmanlamıştır. Bir emaneti, emanet duygu ve samimiyetiyle idare etmek, yönetmek, gelecek nesillere korunmuş, kollanmış, hatta daha da sağlamlaştırılmış olarak sunmak, gerçekten çok zor bir vazifedir.

Osmanlı, bu meseleyi her canlının bir emanet olduğu yargısıyla başarmış ve belgeleriyle bugünlere bırakmıştır. Yük hayvanlarından güvercinlere kadar tüm canlıların beslenmesinden barınmalarına kadar pek çok belgenin gün yüzüne çıktığını belirten Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal, satır başlarıyla şunları söyledi: “1812 yılına ait bir mahkeme kararında İstanbul Kadısının şu hükmünü görüyoruz: ‘Hamal taifesi ellerinde bulunan merkeplere tahammüllerinden fazla yük yüklediklerinden, bu vaziyetin hayvanlara eziyete yol açacağı muhakkaktır. Böylesi hallere meydan verilmemesi, hamallar kethüdasından hamalları kati suretle uyarılması lazım gelir.’

Yine 1 Eylül 1856 tarihli Sultan Abdülmecid dönemine ait bir başka belgede, Cuma günleri at ve katırların yük taşımacılığında kullanılması yasaklanmış ve tatil verilmiştir. Tabii bu yasak, binek olarak kullanılan hayvanları da kapsamıştır.

Bir de hangi hayvana ne kadar yük yükleneceğine dair tamimler vardır. Mesela 1909 yılına ait hamallara mahsus talimatnamede, yük hayvanlarına ne kadar yük yüklenmesi gerektiği şu rakamlarla belirtilmiş:

Bir beygir yükü 120, merkep yükü 80, tek beygirli araba 250, çift beygirli araba 400, öküz arabası 500, manda arabası ise 600 kiloyu kesinlikle geçmeyecek.

Bu tarife elbette düz yollar ile yokuşlu yahut inişli yollar için ayrıca belirlenmiş. Talimata uymayanlara ise para cezasıyla birlikte işinden men edilme cezası verilmiş.”

***

“Şehirde hayvan hakları böyle de yaban hayatında nasıl acaba? Bu hususta da arşivde belgeler var mı” diye sorduk. Pek çok örnekten biri şöyle: 15 Şubat 1574 yılında Kaz Dağları’nda tüfekle yapılan avcılığın, av hayvanlarının yok olmasına sebep olması nedeniyle Sultan II. Selim, tüfekle zevk için avcılık yapanlara şu emri yayınlamış: “Zevk amacıyla tüfek kullanarak av yapanların tüfekleri ellerinden alınsın ve İstanbul’a gönderilsin. Bu iş esnasında kimseye zulüm yapılmasın.”

17 Haziran 2022 Cuma