Hayat yanımızdan akıp gidiyor. Belki azının, belki çoğunun farkında değiliz. Ömür denilen sınırlı büyük sermayeyi, maddi olarak hiçbir ücret karşılığı satın alamadığımız ve satamadığımız gibi yanımızdan akıp giden hayatı da çoğu zaman fark edemiyoruz.
Bilgelerimiz; “Kâinat insanoğlu için bir düzen içerisinde, bir sisteme bağlı olarak yaratılmış ve neyi, ne kadar kullanacağı da insanoğluna bildirilmiştir” derler. Bu bildirmenin temeli, ‘insanca yaşama’ ilke ve değer yargıları kapsamında bir medeniyet tasavvuru ile belirlenmiş ve insanoğlunun da hayatını bu çerçevede idame ettirmesi tavsiye edilerek, belli ölçüler ve nizamlarla hatırlatılmıştır.
* * *
İnsan ömrünün sınırlı olduğu ve bu sınırlar dairesinde kendi istifadesine sunulan yeraltı ve yerüstü nimetlerinden kısmetince ve yeterince faydalanması ifade edilmiş, yine belli kurallar ve şartlar öğütlenmiştir. Bu kuralların aşılması ve suistimal edilmesi halinde, maddi-manevi sonuçlar doğacağı da yine hepimizin malumudur. Bugüne kadar yaşadığımız depremlerde kayıplarımızın önemli bir kısmının nedenlerinin suistimal neticesinde olduğu da meydandadır. Bu kayıpların ülkemizin hiçbir noktasında yaşanmaması ve önlenmesi için Güneydoğumuzda, 11 vilayetimizi kapsayan deprem bölgesinde devletimiz; onutlar-okullar-hastaneler-ibadethaneler ve ticarethanelerden müteşekkil şehirleri kurma faaliyetlerini sürdürüyor. ‘Güçlü Millet-Güçlü Devlet’ hamlesiyle yaraların sarılması için hükümetimizin bütün kurumlarının desteğiyle; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum yönetiminde, medeniyet tasavvurumuzun örneği şehirler kurulması memnuniyet vericidir. Ayrıca şehirler ovalara değil, yamaçlara, dağ eteklerine, depreme dayanıklı araziler üzerine kurulacak. Bu çerçevede Osmanlı şehir anlayışına bakıldığında, şehirlerin büyük kısmının sırtını dağlara-yamaçlara yasladığı, önüne ovayı ve nehirleri aldığı görülüyor.
* * *
Elbet bu anlayış bir medeniyet tasavvurunun sonucudur. ‘Şehir, insan ve medeniyet tasavvuru’ denilince akla gelen isimlerden biri de Prof. Dr. Sadettin Ökten Hoca’dır. Geçtiğimiz hafta Sadettin Ökten Hoca’ya medeniyet tasavvuru üzerine şehir ve insanı sorduğumda şunları söyledi: “Efendim bir şehri, bir medeniyet tasavvuru kurar. Medeniyet tasavvuruna sahip olmayan şehir kuramaz. Medeniyet tasavvuru öyle bir düşünce ve duygu sistemidir ki, hem akılla idrak edilir hem de kalple sevilir ve inanılır. Bu bir değerler manzumesidir. Medeniyet tasavvuru dış dünyaya yansıdığı zaman yani eylemlerimizle hayata aksettiği zaman kültür haline gelir. Davranışlarınızda, ilminizde, irfanınızda, sanatınızda, evinizde, yani gündelik hayatınızda her yerde, her zaman medeniyet tasavvurunu görürsünüz. Değerler ve inanç örgülü medeniyet tasavvuru kendini şehirde gösterir. Her medeniyet tasavvuru hayata intikal etmek için şehre muhtaçtır ve hayata geçmek için vardır. Hayata geçmeyen medeniyet tasavvuru bir ütopyadır, bir hayaldir.
Bir toplumun yaşadığı çağda problemlerine cevap veren, o çağın içinde var olan bir medeniyet tasavvuru varsa, o toplumun o çağa ait bir şehri de vardır. Medeniyet tasavvurları olmayan toplumların da yine şehirleri olur ama onlar başka medeniyet tasavvurlarının çok kötü kopyalarıdır. Bir şehir kurmak için mutlaka bir inşa faaliyetinde bulunmak gerekir. Çünkü topoğrafyayı değiştiriyorsunuz, oraya birtakım yollar, binalar, altyapı, vesaire yapıyorsunuz, ancak bu inşa faaliyeti sonucu ortaya çıkan ürünün, sizin kimliğinize ait bir özelliği, bir rengi, kokusu, aidiyeti yoksa o sadece inşa faaliyeti olur ve ortaya çıkan olay sadece bir hacimdir. Velhasıl zatımda; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bir medeniyet tasavvuru çerçevesinde şehirlerin kurulması için çalışmaları gerektiğini düşünüyorum.
20 Mart 2023 Pazartesi