Evliya Çelebi denilince akla önce İstanbul gelse de Anadolu, Balkanlar ve geniş Osmanlı coğrafyasının neredeyse bütünü gelmeli.
Tarihi yapılar başta olmak üzere ticari hayattan sosyal yaşamın hemen her noktasında Evliya Çelebi imzasını bulmak mümkün. İstanbul üzerine ise ayrıca çalışmış.
Bilenler bilir, bilmeyenler için Evliya Çelebi’nin kısa bir şeceresini verelim.Çünkü büyük atası Hoca Ahmet Yesevi’ye kadar dayanır. Şeceresini de yine kendisi şöyle kaydeder.
‘Hoca Ahmet Yesevi, Mehmed Kirmani, Allahverdi Akay, Ece Yakub, Yavuz, Er, Turhan Bey, Demircizade Kara Mustafa Paşa, el-şehid Kara Ahmet, Derviş Mehmet Zılli’.
Evliya Çelebi’nin babası, sarayın kuyumcubaşısı olan Mehmet Zılli efendidir. Bir ayrıntıyı daha hatırlatalım.
Çelebi’nin babası Mehmet Zılli efendi, Evliya Mehmet efendinin yakın dostudur ve onu çok sevdiği için oğluna ‘Evliya’ ismini vermiştir. Asıl adı Mehmet’tir.
Doğumu ve vefatını da derç edelim. Çelebi’nin kendisinin belirttiğine göre 25 Mart 1611’de İstanbul’un Sağırcılar Camii vakıf evlerinde doğmuş.
Dünyanın pek çok yerini bazen iki kez dolaşan seyyahımızın maalesef vefat tarihi konusunda kesin bir tarih yoktur. 1682 ve 1685 tarihlerini verenler var ve vefatının da Mısır’da vuku bulduğunu yazarlar lakin kesin bir bilgi değil.
Mezarı hakkında da değişik tevatürler mevcut. İttifak edilen mezarı ise Şişhane Meyyit yokuşundaki aile kabristanında olduğu.
***
Seyahatnamedeki ‘İstanbul’un leylekleri’ ise şu başlık altında anlatılır. ‘İstanbul içinde ilk yapılan vezir, vükela ve ayan camileri’. Şimdi sözü sahibine bırakalım:
“Evvela bütün vezir camilerinin en eskisi yeni Bedesten yakınındaki ‘Mahmud Paşa Camii’dir’. Büyük camilere örnek gösterilecek bir camidir. Üç kubbesi, üç kapısı ve büyük bir bahçesi vardır”.
Burada Evliya Çelebi’nin sözün kesmiş gibi olmayayım ama araya girmem lazım.
Fatih Sultan Mehmed’in sadrazamı Mahmud Paşa tarafından bir külliye olarak 1460’lı yılların başında inşasına başlanmış, 1473-74 senesinde tamamlanmış.
Külliyenin içerisinde cami, türbe, çifte hamam, han, medrese, imaret, sıbyan mektebi ve niteliği tam bilinmeyen bir mahkeme bulunuyormuş. Külliyeye daha sonra çeşme ve sebil ilâve edilmiş.
Sözü edilen cami, uzun zamandan beri restore edilmektedir. Sanırım henüz bitmedi. Günümüzde bu külliyeden cami ve türbe dışındaki eserler aslına uygun kullanılmamaktadır.
***
Sözü tekrar Çelebi’ye devredelim:
“Molla Hayreddin Camii: Unkapanı’nın iç yüzünde Kazancılar içerisinde olup, Fatih zamanında yapılmış. İstanbul’da bundan başka ‘üç mihraplı’ cami yoktur. Üç kubbe ve üç kapısı vardır. Fakat dış avlusu vardır. Gösterişli ve duaların kabul olunduğu bir yerdir.
Bu cami yapılırken, Molla Hayreddin mutemetliğini yapıyormuş, bir leylek kuşu gelip lab lab diye ötmeye başlar. Molla Hayreddin Hazretleri kızarak: “Bre hey kuş İstanbul’un dışında feryad eyle!” Deyince, Allah’ın emri ile inci tanesi sözleri kabul olunur ve İstanbul içindeki bütün leylekler başka köy ve kasabalara giderler.
Bugüne kadar leyleğin İstanbul’da değil durduğunu, damlara bile konduğunu hiç kimse görmemiştir”.
Evliya Çelebi’nin dedikleri bu kadar! Cami hakkında bugüne dair diğer bilgileri de paylaşmak icap eder.
Çelebi’nin ‘Molla Hayreddin Camii’ olarak zikrettiği caminin günümüzde bilinen ismi ‘Üç Mihraplı Camii’ veya ‘Kazancılar Camii ve Mescididir’.
Fatih Sultan Mehmed devrinde 1469’da inşa edilen ve 1478’de ibadete açılan cami, Unkapanı ile Eminönü arasındaki Küçük Pazar semtinde.