Ticarette fırsat kavramını yerli yerinde kullanmak ve yine yerli yerinde icra etmek, aklıselim sahibi her iş insanımızın önceliğidir. İnanır ve bilirler ki, ekonomide fırsatları yakalamak; yaptıkları ve yapacakları işlerle ilgili olarak yeni kapılar aralamak, yeni işler icat etmek, keşifte bulunmak, işini, emeğini geliştirmek ve yaptığı hizmetleri, insanlığın istifadesine sunarak; toplumumuza, devletimize, milletimize hizmet etmek anlamı taşır. Milli bir vazifedir.
Bir de bu anlayışın tam tersine ticarette fırsatçılık ise başkalarının cüzdanlarına göz dikmek, vicdanları kirletmek; hırs, tamah ile emek ve ekmek hırsızlığı yapmak demektir.
Hepimizin malumu olduğu üzere geçtiğimiz günlerde yaşadığımız deprem ve artçıları sebebiyle değişik iş kollarında fırsatçılarla karşılaştık. Ünlü bir atasözümüz vardır: “Koyun can derdinde kasap et derdinde” diye.
Deprem veya diğer afetlerdeki fırsatçılık tam da böyle oluyor. İnsanımız can derdinde iken fırsatçılar, ekmek ve emek gaspı yapma peşine düşüyor. Yüzyılın felaketi olan 6 Şubat 2023 depreminde de yaşadık bunları.
Daha yüzyıl öncesine kadar dünyaya ticari ahlakı, bizzat tatbikatıyla hem içeride hem dışarıda yaymış ve yaşanmasına vesile olmuş bir sistemiz vardı. Ahilik müessesesi. Aklın bekçiliğine ahlakı, kesenin bekçiliğine vicdanı koyan bir sistem!
Ahilik kurallarının temelinin ahlaki değerler olması hasebiyle tartışmasız reddettiği ve asla kabul etmediği önceliği, ticari fırsatçılık oldu. Hatta bu işi yapan esnaf, ahilikten çıkarıldığı gibi başka yerlerde de alınmasına müsaade edilmedi.
Ahiliğin tartışmasız en önemli ilkesi doğruluk ve dürüstlüktür. Bu düsturla çalışan, çalıştıran, müşteriler başta olmak üzere herkese hizmet eden esnaf, elinden ve dilinden emin olunan kimseler olarak bilinir ve hatırlanır.
Bu ideallerin mesuliyetini üzerine alan esnaf; işinde, gücünde, ticaretinde daima güven veren kimseler olur. Alırken de satarken de dürüstlük çerçevesinde karşılıklı rızaya dayalı iş yapar. Yalan ve hileye asla başvurmadıkları gibi tevessül edenlerle de alışveriş etmez.
Yeri gelmişken şu ayrıntıyı da hatırlamalıyız. Ahilik sadece ticari sahalarda değil, hayatın her safhasında insana dair iletişim kriterlerinde şu ilkelere dikkat çekiyor:
“Ahiler; ailesi başta olmak üzere komşularından itibaren ticaretin tüm cephelerinde, tanıdığı tanımadığı bütün insanlara karşı hiçbir hususta aldatma yoluna gitmez, haram ve gayrı meşru kazanç yollarına tenezzül etmez. Ölçü ve tartıda adaletsizlik yapmaz. Malını satmak için yemin etmez. Karaborsacılık yapmaz, fırsatçı davranmaz. Haksız kazançlarla insanları mağdur etmez. Alışverişte fiyatları kızıştırmaz, başkasının pazarlığını bozmaz.”
Yine bizim medeniyetimizde ticaret övülür ve yapılması istenerek denilir ki, “Ticaretin onda dokuzu cesarettir”. Bu cesaretin temelinde ve gövdesinde; nasibe, alın terine, emeğe ve helal kazanca tabi olmak vardır.
Para kazanmak uğruna, insanların mağduriyetinden istifade ederek vicdanlarını, cüzdanlarını, hak ve haysiyetlerini perişan etmek ticaret değildir. Olsa olsa tamah, hırsızlık, açgözlülük, başkalarının sofralarını talan etmek, yangına odun taşımak, tufanda gemi yağmalamaktır.
Çalışarak, didinerek, el emeği, göz nuru ve alın teriyle servet edinmiş tecrübeli insanlarımız hatıratlarında şu tavsiyede bulunurlar:
“İnsanın helalinden kazanıp, helalinden yemesi; hakikatte en büyük servettir. Haram yolla kazanç sağlayanlar, eninde sonunda servetlerini kaybederler. Maddi servetten ziyade esas manevi servet kaybıdır ki telafisi yoktur.”
Velhasıl; ticaret yalnızca mal üretmek ve satmak değildir. Esas, itibar kazanmak ve kazanılanı korumaktır. Hayatta alınıp satılmayan tek şey itibardır çünkü.