Mali İmparatorluğu adıyla bilinen devasa bir coğrafyayı yöneten Sultan Kankan Musa, dünyanın gelmiş geçmiş en zengin kişisi olarak tanımlanıyor. Diğer adıyla Mansa Musa’nın Hac yolculuğu boyunca dağıttığı altınlar efsaneleşerek günümüze kadar ulaştı. Afrika’nın başına gelenleri günümüzde de önemli bir altın üretim merkezi olmasından soyutlayarak açıklamak mümkün değil maalesef…
Yeryüzündeki madenlerin en değerlisi tüm çağlar boyunca altın olunca bunun Afrika ile de anılması sebepsiz değil.
14. yüzyılda bugünkü Mali Cumhuriyeti ve komşusu Senegal, Burkina Faso, Moritanya, Gine, Fildişi Sahili ve Nijer gibi ülkeler de tamamen ve veya kısmen onun sınırları içindeydi. Mali İmparatorluğu adıyla bilinen devasa bir coğrafyayı yöneten Sultan Kankan Musa’nın, günümüze kadar dünyanın gelmiş geçmiş en zengin kişisi olduğu bilgisine her yerde rastlamak mümkün.
O sadece varlıklı değildi, bu konumu kitaplarda methediliyor ve herkes onu merak ediyordu.
ALTIN DAĞITAN AFRİKALI
1324 yılında hacca gitmek üzere ülkesinin batı sınırlarında yer alan merkezi şehrinden yola çıktığında bir ay sonra ancak doğu sınırlarına ulaşabilmişti. Beraberinde 60 bin kişi bulunduğuna dair rivayetler var. Ancak bunların büyük bir kısmı, bugünkü Cezayir devleti sınırları içinde ciddi bir hastalığa yakalanınca geri dönmek zorunda kaldı. Yine de en az 10 bin hacı adayı ile yoluna devam etti. Her birine taşıyabildiği kadar altın verilmişti. Bunlar ilk konaklama yerleri Kahire’de, daha çok da Hicaz’da sadaka olarak dağıtılacaktı. Önce dönemin Memlük Sultanı ile görüştü. Beraberindeki bu kıymetli madenin bir kısmını Mısır’da dağıttı.
Hicaz’da beraberinde getirdiği altınların tamamını dağıttı ve hac ibadetini tamamladı. Buradan ilmiyle amil alimler ve görüp geçtiği yerlerdeki mimari eserlerin benzerlerini ülkesinde inşa edecek mimarlar ile anlaşıp beraberinde götürmek üzere yola çıktı. Mısır’a geldiğinde Memlükler’den de Türk askerleri alıp onlarla ordularını eğitmek istedi. Ne var ki, neredeyse yanındaki tüm altınları tasadduk etmişti. Geri ödeme kaydıyla Mısırlı tanıdıklarından borç aldı ve ülkesine döner dönmez bunu geri yolladı. Kankan Musa, ülkesinin sınırları içinde Cuma günleri ulaştığı her yerleşim yerine bir cami inşa ettirdi. Yanındaki mimar Endülüs asıllı olduğu için bugün Sahraaltı Afrika Camii mimarisinin özelliklerini yansıtan tüm yapıların varlığı o döneme dayanıyor.
1375 yılında Palma şehrinden Abraham Cresques isimli bir Yahudi haritacı tarafından çizilen ve ‘Katalan Haritası’ olarak da bilinen meşhur haritada, elinde altın tutan sultan resmindeki kişinin Kankan Musa olduğu belirtiliyor. 1538’de vefat eden ve Mali Sultanlığı yerine kurulan Songay Sultanlığı’nın dirayetli hakiminin de kendisinden iki asır önce hacca giden Malili’nin en az 5 katı kadar Hicaz’da sadaka dağıttığı rivayet edilir. Bunun idare ettiği devletin sınırları da bugünkü Batı Afrika’nın devasa coğrafyasını içine alıyordu.
MEMLÜK HAZİNELERİ
Osmanlı Devleti; dönemin şartları gereği Asya, Avrupa ve özellikle Ortadoğu bölgesinde kurduğu nüfuzunu 16. yüzyılın başında Afrika’nın kuzey ve doğu bölgelerine de yaymak zorunda kaldı. Zira Endülüs’ün son kalesi Gırnata da 1492’de İspanyolların eline geçince tüm Afrika sahilleri Papalığın teşvikiyle birer birer işgal ediliyordu. Önce Fas, ardından Cezayir ve Tunus ile Trablusgarp, 1510 yılında Hıristiyanların eline düştü. Mısır’da Memlükler ne Akdeniz’de İspanyollara, ne de Afrika’nın batısını dolaşıp Kızıldeniz’de dolaşan Portekiz donanmalarına karşı koyabilecek durumda değildi. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’da ve Libya’da başlattığı mücadele, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Cezayir ve Tunus’ta devam etti. Özellikle İkinci Selim’in 1574 yılında Tunus Savaşı’nı kazanmasıyla tüm güç Osmanlılar’dan tarafa geçti. Burada önemli konu, özellikle Yavuz Sultan Selim’in Mısır’da Memlük hazinesinde bulunan altınları İstanbul’a taşımasıydı. Osmanlı hazinesinin tüm asırları boyunca bu kadar büyük bir serveti olmamıştı. Bu yüzden de hazineye en çok kaynak koyan sultanın adı kapısına yazılırdı ve Sultan Selim’in ismi Osmanlı Devleti yıkılana kadar orada sabitlenmişti. Ünlü tarihçi merhum Halil İnalcık ile 1992 yılında Paris’te düzenlenen Kanuni Konferansı sırasında karşılaştığımda ‘Keşke Osmanlıların Afrika’dan temin ettikleri altınlar konusunda bir araştırma yapabilsen’ tavsiyesi ile karşılaşmıştım.
AVRUPALILARIN İHTİRASI
Afrika; 21. yüzyıla büyük dönüşümler ve gelişmelerle girdi. Ancak üzerinde durulan çok sayıda konu yanında aslında en az yazılıp-çizileni, kıtanın altın madenleri ve bunların nasıl işlenip uluslararası pazarlarda müşterilerine ulaştırıldığı. Sömürgecilik öncesinde kıta hakkındaki bilgilerin çoğu anlatıma dayanıyordu. Öyle ki, Fransız askerleri 1890’larda Senegal’i aşıp Mali topraklarına girdiklerinde yerel sultanların saraylarında onlarca ton altın bulmak için ilerlediler. Nasıl ki, Kristof Kolomb 1490’larda gerçekleştirdiği 5 Amerika seferinde elde etmeyi umduğu altınlarla Kudus’ü Türklerden almayı kafasına koymuştu. Tarih yine tekrar etti ve tüm Afrika yerel yönetimlerinin hazineleri birer birer ele geçirilip Avrupa’ya taşındı. Aşırı ihtiras, Avrupalı sömürgeciler arasında büyük savaşlara neden oldu. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrasında büyük bir iştahla parçaladıkları Afrika gibi kendileri de onlarca ülkeye parçalandılar. Yaşanan tüm felaketlerden ders çıkarmak yerine bu kıtaya daha fazla abandılar. Çünkü
Afrika tahminlerin de üzerinde çok zengindi ve bunu yerli insanlara terk etmek akıl kârı değildi.
KAYNAKLARIN CAZİBESİ
20. yüzyılın ortalarında henüz Avrupa sömürgeciliğinin devam ettiği günlerde Sovyetler Birliği ve hemen ardından Çin de Afrika’ya ilgi duymaya başladı. Tüm bölgelerde muhalif yapılar desteklendi ve bir anda kıtada Marksist, Leninist, Maocu hareketler şekillendirildi. 1950-1990’lı yıllar arasında kıtada bağımsızlıklar elde edilse de adına askeri darbe denen bir sürü süreç ve ciddi iç savaşlar yaşandı. Aslında tüm bunların tek amacı vardı, yeni inşa edilecek devletlerin hiçbir zaman kuvvetlenmemesi idi. Çünkü her bir güçlü Afrika ülkesi, maddi ve manevi kendi değerlerine sahip çıkacaktı. Sovyetler Birliği, 1991 yılı aralık ayında çökene kadar bunu bir şekilde uyguladı. Birçok Afrikalı devlet adamı, hemen kalkınma ve ülkesini geliştirmeye koyuldu. Çünkü tüm yazılanların aksine Afrika kıtasından götürülenler yanında henüz el değmemiş kaynakları tahminlerin çok üzerindeydi.
YATIRIMCILARI CAYDIRMA HAREKETLERİ
Afrika’nın 20. yüzyılının ikinci yarısını aşırı sol terör örgütleri ile meşgul ettirenler, 21. yüzyılda ise daha başka bir yol denedi ve her tarafta Müslümanlıkla ilişkilendirilen terör örgütleri devreye sokuldu. Bunlarla da Afrika ülkelerinin gelişmeleri ve kalkınmaları engelleniyordu. Çünkü kıtada başta altın madenleri olmak üzere birçok yeni maden keşfediliyor, petrol yatakları ve doğalgaz kaynakları birer birer devreye sokuluyordu. Güvenliğin tehlikede olduğu yerde özellikle yabancı yatırımcılar çok çekingen davranıyorlardı.
ÜLKE HAZİNELERİNİN GÜVEN YASTIĞI
Altın konusunda Afrikalılar mutlaka bir gün en doğru tercihlerini uygulayacaklar. Şimdilik en fazla altın üreten herhangi bir ülke, bunun neredeyse tamamına yakınını onu çıkaran şirketler vasıtasıyla uluslararası pazarlara satıyor. Herhangi bir devletin hazinesinde tuttuğu altın miktarı, bulundurabileceğinin çok altındadır. 2022 yılı itibarıyla Cezayir, 174 ton altınla kıtada hazinesinde en fazla miktara sahip. Bunu 124 tonla Güney Afrika Cumhuriyeti, 117 tonla Libya takip ediyor. Kendi hazinesinde bu kaynağını tutan ülkelerin adeta kaza anında imdadına yetişen güvenlik yastığı gibi krizleri daha rahat atlatabiliyorlar.
MERKEZ REZERVLERİ
2021 yılı itibarıyla dünyanın farklı ülkelerindeki Merkez Bankalarında toplam 35 bin ton altın rezervi olduğu tahmin ediliyor. 54 ülkeli Afrika, altının en fazla üretildiği kıta olsa da tamamında sadece 573 ton rezerv tutuluyor. Bunun da neredeyse 300 tonluk kısmı sadece 3 ülkede… Diğerleri ise Mısır 81 ton, Fas 22 ton, Nijerya 21 ton, Moritanya 12 ton, en büyük üretici konumundaki Gana’da sadece 9 ton, Tunus’ta 7 ton ve Mozambik’te 4 ton altın rezerv olarak tutuluyor.
ÜRETİM DE VAR
Afrika ülkelerinde altının üretimi seneden seneye değişiyor. Fildişi Sahili 2015 yılından itibaren ciddi miktarlarda altın üretimi yapıyor. 2021 yılı itibarıyla bir yılda 42 ton altın üretildi. Bir yıl önce 39 tona yakındı. Bütün bu hızlı artışlarda devletlerin maden kanunlarını yenilemeleri ve yöneticilerin gerekli her türlü güvenliği sağlamaları etkili oluyor.
07 Şubat 2023 Salı