Başbakan ve Cumhurbaşkanı seviyesinde Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika ziyaretlerini birbirinden ayırmak gerekir. 25 Mayıs 1963 tarihinde Afrika Birliği Teşkilatı’nın merkezi olan Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’ya ziyareti, 17-21 Aralık 1969 günü ilk defa Cumhurbaşkanı olarak Cevdet Sunay gerçekleştirdi.
Başbakan Necmettin Erbakan’ın 1996 yılında Nijerya’yı ziyareti yine Sahraaltı için ikinci ziyaret olma özelliğini taşıyor. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın en sonuncusu 2021 yılı ekim ayında gerçekleşen Angola, peşinden batı bölgesindeki Togo ve Nijerya ile tamamlanan seyahati ile şimdiye kadar 54 ülkeden 30’una gitmiş oldu.
PROF. DR. AHMET KAVAS
Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle ilişkileri, sömürgecilik dönemiyle birlikte gözle görülür şekilde cereyan etmese de tamamen sıfırlanmış da değildi. Elbette ki daha 1920’li yıllarda Etiyopya’da başlayan ilk diplomatik temas; Mısır, Libya, Gana, Tunus, Fas, Cezayir ve Senegal gibi ülkelerde daha 1960 yıllarda sefaretler açılarak başlatılması küçümsenemez. Bilhassa Libya’da 1974 Kıbrıs Barış Hareketi ile başlayan dostluklar, Osmanlı dönemindeki gibi sadece burasını değil, birçok farklı devlete açılmak için de bulunmaz bir fırsat yakalanmasına vesile oldu. Kıtaya gidiş-gelişler de ciddi derecede zordu. Başbakan ve Cumhurbaşkanı seviyesinde Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika ziyaretlerini birbirinden ayırmak gerekir. Özellikle ikincisinde yer alan ve 25 Mayıs 1963 tarihinde Afrika Birliği Teşkilatı’nın merkezi olan Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’ya ziyareti, 17-21 Aralık 1969 günü, ilk defa Cumhurbaşkanı olarak Cevdet Sunay gerçekleştirdi. Özellikle Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kuzey Afrika’da Libya ve Cezayir gibi ülkelere daha başbakan iken yaptığı ziyaretler, 1980’li yıllar için oldukça önemliydi. Ne yazık ki onun vefatıyla birlikte 1990’lı yıllarda bir anda ciddi bir gevşeme ve verilen en sıradan vaatlerin bile iktisadi zorluklar sebebiyle sekteye uğramasını beraberinde getirdi. Başbakan Necmettin Erbakan’ın 1996 yılında Nijerya’yı ziyareti, yine Sahraaltı için ikinci ziyaret olma özelliğini taşıyor.
STRATEJİK ORTAĞIMIZ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış siyasetimizdeki sağlam ve daimi Afrika açılımı, 2005 yılı ocak ayında temelleri atılan ve hedefine odaklanan hamlelerle bir bir uygulandı. İki yıllık hazırlığın ardından ilk hamle, diplomatik anlamda sefaretlerimizin sayılarının artırılması ile başladı. Birinci aşamada 8 yeni ülkeye büyükelçilik açılacaktı. Öngörülen ise 20 kadar olabileceği idi. Önce Dışişleri Bakanlığı’nın kısa zamanda personel ihtiyacına ağırlık verildi. 2005 yılında Afrika Birliği’ne gözlem üye olarak kabul edilmesiyle artık kapılar aralanmıştı. Dünyanın önde gelen çok üyeli beynelmilel kuruluşunun komisyon başkanı, 2005 yılı kasım ayında ülkemizi ziyaret eden ilk en üst yönetici oldu. 2007 yılı ocak ayında da o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanımız, 8. Afrika Birliği Zirvesi’ne şeref konuğu ve açılış konuşması yapmak üzere davet ediliyordu.
UYGULAMA YILI 2008
2008 yılı, Türkiye-Afrika ilişkilerinin yeni safhasında bir anlamda ilk uygulama yılı oldu denebilir. Ağustos ayında İstanbul’da 1. Türkiye-Afrika Devlet Adamları Zirvesi toplandı.
2010 yılı mart ayında Başbakan olarak imzaladığı Afrika Stratejisi Belgesi, artık öncelikle bizim ilgili devlet kurumlarımızın üç aylık sürelerle kıta ile tüm faaliyetleri değerlendirdikleri muta toplantılar ve bunlardan çıkan sonuçların Afrika Birliği ile değerlendirildiği buluşmalarla 10 seneyi aşkın süredir devam ediyor. 2014’te de Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo Zirvesi izledi. 17-18 Aralık 2021 tarihinde ise üçüncü zirve İstanbul’da gerçekleşecek. DEİK tarafından 3. Türkiye-Afrika Forumu, artık binlerce Afrikalı ve Türk iş adamını buluşturan dünyanın önde gelen iş dünyası etkinlikleri arasındaki yerini aldı.
RAHATSIZ ELÇİLER
Dünya siyasetine yön veren 5 büyük devlet yanında birçok ülke Türkiye’nin bu çok yönlü açılımını kendi çıkarları açısından birçok alandaki tekellerinin kırılması olarak görüyor. İster istemez bunu baltalamak için de birbirinden farklı gündemlerle engel olmaya çalışıyorlar. 2013 yılı haziran ayında Cumhurbaşkanımızın Kuzey Afrika ülkelerini ziyareti arifesinde başlayan ve şiddetini giderek artıran Gezi Olayları, asla sadece bir iç meselenin tezahürü değildi. Son olarak bu ekim ayı ortasında gerçekleşen Angola, Togo ve Nijerya gezilerinin hemen arkasından Ankara’daki çoğu Avrupalı 10 büyükelçinin iç siyasete yönelik açıklamaları da hem dış basının hem de yerel medya organlarımızın tüm dikkatleri Afrika’dan kendi içimize çevirme hamlesi olarak rahatlıkla değerlendirilebilir. Nitekim genelde iki veya çoğu zaman aynı anda üç ülkeyi kapsayan resmi ziyaretlerinin her birinin öncesi veya hemen sonrası, hatta henüz davet edildiği ülkedeyken oluşturulan yapay gündemler farklı açılardan incelenecek olursa Türkiye’nin Afrika açılımının sözde değil, uygulamadaki sonuçlarından olumsuz anlamda etkilenen ülkelerin sayılarının tahmin edilenin çok üzerinde olduğu kolayca fark edilecektir.
TÜRKİYE FARKI
Türkiye, Afrika ile ilişkilerinde en sağlıklı iletişimde herkesle eşdeğer konum belirlemenin, kimseyi küçümseyen bir tavır sergilemeden ve üstünlük havasına girmeden yaklaşmanın, sadece alan bir tavırla değil, öncelikle kendi imkanlarını paylaşan bir ruh haliyle davranmanın gereğini yerine getirmeye çalışıyor. Kıta ülkelerinin sevinçleri kadar üzüntülerine anında ortak olmaya özen gösteriyor. Sadece Covid-19 salgını süresince birçok Afrika ülkesine yardım eli uzatan tek ülke oldu. Haliyle hedef, mevsimlik bir iş ortağı değil, ebedi bir dostluğun tezahürüdür. Amaç sadece yeni ortaklık ilişkileri kurmak değil, zamanında atılmayan adımları bir an evvel telafi edip geleceğe kaldığı yerden zamanın ve şartların el verdiği ölçüde geniş açılı devam etme becerisidir. Somali ile 2011’de kurulan çok boyutlu insani yardım ve diplomatik ilişkiler bitmiş bir devletin sadece ayağa kaldırılmasından ibaret değildir. Daha 16. yüzyılın ilk yıllarında, 1500’lerin başında Portekiz istilasından kurtarılıp asırlarca huzur içinde yaşaması için büyük fedakarlıklar verilmesi, 19. yüzyılda İngiliz, İtalyan ve Fransa tarafından üçe parçalanmasını engellemek için İstanbul’da gösterilen hassasiyetle 20. yüzyılın ilk yıllarında bu ülkenin sahillerinde Osmanlı idaresinin yeniden tesis edilmesi, 1991 yılından itibaren 30 yıldır iç çatışmaların esiri yapılan ülkenin ayağa kaldırılması, aynı kardeşlik ve dostluk ruhuyla izah edilebilir. Zaman değişse de tek değişmeyen atalarımızdan aldığımız insanlık mirasını yaşatma duygusunu Afrika’da yeniden canlandırmaktır.
54 ÜLKEDEN 30’UNA GİDİLDİ
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika’ya yaptığı resmi ziyaretleri, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı döneminde olmak üzere ikiye ayırmamız gerekiyor. En sonuncusu 2021 yılı ekim ayında gerçekleşen ve kıtanın güneybatı bölgesindeki Angola, peşinden batı bölgesindeki Togo ve Nijerya ile tamamlanan seyahati ile şimdiye kadar 54 ülkeden 30’una gitmiş oldu. Başbakan olarak gittiklerinden sadece 5 ülkeye Cumhurbaşkanlığı döneminde henüz gitmedi. Böylece 19 yıl içinde tekrarları dahil toplamda56 defa Afrika ülkesi ziyareti gerçekleştirmiş oldu. Özellikle Cezayir, Senegal ve Tunus’tan her birine 5 ayrı zamanda ziyaret gerçekleştirmesi önemli. Yine Afrika Birliği’nin merkezi Etiyopya, Mısır ve Somali’ye 4 defa, Libya’ya ise 3 defa giderken Fas, Güney Afrika Cumhuriyeti, Nijerya ve Sudan’a da ikişer defa resmi ziyarette bulundu. Bu sıkça buluşmalar, iki devlet adamının buluşması yanında başta ülkelerinin her kademedeki bürokratlarının, iş dünyasının ve bilumum etkin her alandaki görevlilerin tanışmalarına ve yeni süreçlerin başlamasına vesile oluyordu. Toplumlar karşılıklı olarak birbirleri ile tanışıyorlardı. Kısaca dostluk köprüleri kuruluyordu.
AFRİKA’YI YAZAN ELÇİLER BİRİNCİL KAYNAK
Afrika ile ilgili hatıralarını unutulmaz kılanlardan Sadık el-Müeyyed’in Habeş Seyahatnamesi ile Afrika Sahrayı Kebirinde Seyahat, Fizan Mebusu olarak İkinci Meclis-i Mebusan’a gelen Gat Kaymakamı Abdülkadir Cami Baykurt’un Trablusgarp’ten Sahrayı Kebire Doğru ile Sami Çölgeçen’in Sahrayı Kebir-i Nasıl Geçtim adlı eserleri ilk akla gelenler.
CUMHURİYET DÖNEMİ
Nijerya’daki görevi sonrasında Büyükelçi Numan Hazar’ın 1998 yılında broşür şeklinde üç dilde yayınladığı ‘Afrika Eylem Planı’ ile ilgili Dışişleri Bakanlığı yayını olması, meselenin diplomatik bir dilde ifadesi bakımından çok önemliydi. Cumhuriyet döneminde bazı Türk diplomatlar, bütün kıtayı konu edinmeseler de en azından birkaç Afrika ülkesi hakkında birinci elden kaynak eser olarak değerlendirilen kitapları kaleme aldılar. Bunlardan ilk Libya Büyükelçisi Celal Tevfik Karasapan’ın Libya-Trablusgarp, Bingazi ve Fizan (1960) başlıklı eseri, 1950’li yıllar için ciddi bir alakanın tezahürü idi. Sadece Avrupa merkezli veya yakın komşularından bazıları dışında Pakistan gibi gönül bağı kurulan nadir ülkelerle örnek bir dış siyaset geliştirilmeye başlandı. Türkiye’nin ilk Gana Büyükelçisi Mahmut Dikerdem’in Ortadoğu’da Devrim Yılları: Bir Büyükelçinin Anıları da (1977) yine aynı yıllarda ülkemizin Mısır ve Gana özelinde Afrika’ya bakışını konu edinmesi bakımından önemli.
AFRİKALI TÜCCARLAR ANADOLU’DA
Diplomasimiz, 12 büyükelçiliği bir türlü artıramayan kabuğunu kırdı ve şimdilerde 52 büyükelçiliği olan Çin, 50’ye ulaşan ABD ve 47 ile üçüncü sırada takip eden Fransa’nın ardından 43 ülkedeki sefaretimizle 4. ülke konumuna gelmemiz Cumhurbaşkanımızın Afrika seyahatlerinin en verimli ve bereketli meyvesidir. Türkiye’nin çok yönlü eğiliminde Afrika ile belli bölgelerle değil, tüm kıta sathında bir etkileşim süreci dönemine girilmiş oldu. Çünkü Afrikalı liderlerin kazan-kazan politikasında kendileri için önceliği kazandıran bir Türkiye olduğunu fark etmeleri çok uzun sürmedi. Düne kadar Ankara ve İstanbul dışında adını bilmedikleri Antalya, İzmir, Konya, Çorum, Samsun, Gaziantep, Bursa ve Sakarya gibi nice şehrimiz, Afrikalı tüccarların ve yatırımcıların devamlı ziyaret ettikleri şehirlerimiz arasında yer alıyor. Kars’tan Edirne’ye, Batman’dan Uşak’a birçok üniversitemizde yüzlerce, özellikle de Karabük ve Tokat gibi şehirlerimiz ise binlerce Afrikalı üniversite öğrencisine eğitim imkanı veriyor.
29 Ekim 2021 Cuma