Giriş: 27.09.2019 - 00:00
Güncelleme: 24.10.2022 - 13:58
AHMET EMRE BİLGİLİ

AHMET EMRE BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili

Bu yazıya ‘aile toplumun temelidir’ türünden çok bilindik bir ifade ile başlamayalım. Konuya ilişkin bazı sorular sorarak günümüzde ailenin geldiği noktayı anlamaya çalışalım. Aileye ağıt yakalım mı yakmayalım mı tartışmasını yazının sonuna bırakalım. Konunun iyi anlaşılabilmesi için de ülkemizde aile ile ilgili bir kısa bir hatırlatma yapmakta yarar var.

1989’da rahmetli Özal döneminde kurulan Başbakanlığa bağlı Aile Araştırma Kurumu isminde bir kurum vardı. Başkanlığını da Necmettin Türinay yapıyordu. Bürokratik bir kurumdan öte aile ile ilgili bir araştırma kuruluşu gibi çalışıyordu. Aile ile ilgili projeler yapılıyor, kitaplar, ansiklopediler yayınlanıyor, araştırmalar yapılıyor, filmler, belgeseller çekiliyor, çalıştaylar, aile şuraları yapılıyor, ailenin her boyutu ile ilgili uzmanlar yetişiyor, akademik çalışmalar yapılıyordu. Bir taraftan da üniversitelerde lisansüstü düzeyde eğitim yapan ve aile konusunu çalışan öğrencilere burslar veriliyordu. Kurumun daha çok, uzman ve akademisyenlerden oluşan geniş bir kadrosu oluşmuştu. Ve bütün bu çalışmaların neticesi olarak çok kısa bir zaman içerisinde aile konulu zengin bir külliyat ortaya çıkmıştı. Her türlü politika üretilebilecek bir külliyat vardı artık.

Bu yıllarda kendim İstanbul’da sosyoloji alanında doktora öğrencisiyim ve akademik olarak aile konusunda çalışıyorum. Aile Araştırma Kurumu’ndan da doktora bursu alıyorum. 1992 olması gerekir. 1993’de Özal’ın vefatı ile iktidar değişimleri başladı ve Aile Araştırma Kurumu’nu kuran irade ortadan kalktığı için kurum değişim sürecine girdi. Aile büyük ölçüde kadına indirgendi ve kurum tarih oldu. Ben de dahil olmak üzere Kurumun tüm doktora bursları iptal edildi. Fakat biz aile çalışmaya devam ettik.

Bu uzun mukaddimeyi şunun için yaptık. Halen; aileyi, kadını, cinsiyeti, çocuğu tartışıyoruz. Adına Bakanlıklar da kursak, bir çok bürokratı ve uzmanı da olsa doğru bir metodoloji takip edemediğimiz için tartışıyoruz. Bakanlığı aile felsefesinden uzak sadece sosyal yardım bakanlığı olarak kurguladığımız için ilerleyemedik. Yani bu konuda kimse başarılı olduğumuzu söyleyemez. Aile, kadın ve çocuk açısından geldiğimiz nokta gurur duyacağımız bir konumda değil. Ayrıntıya girmenin de çok fazla bizi götüreceği bir yer yok. Bu yüzden sadece, nerede hata yaptık da ilerleyemedik, hatta geriye gittik, bunu düşünmemiz gerekir. Bizi ileriye götürecek olan da budur.

Bütün boyutlarıyla aile politikasını oluşturmamız açısından 1989’da kurulan Aile Araştırma Kurumu; külliyatı, uzmanları ve yetişen akademisyenlerin oluşturduğu havuz doğru bir hareket noktası idi. Buraya dönebilseydik ve buradan devam edebilseydik yanlış yerlere savrulmayacaktık kanaatini paylaşmak gerek. Önce işin felsefesi, sonra bir bütün olarak metodoloji. Boşuna ‘usul esastan mukaddemdir’ dememişler. Aksi durumda neticeye vasıl olamıyoruz.

Tüm bu nedenlerle her şeye rağmen aileye ağıt yakmamak tercihimizdir. Umudumuzu koruyacak ve bizi bir yere götürecek olan da budur. Kendi geleceğimiz için aile ve çocuk üzerinden sağlam bir kurgu yapmakla mükellefiz. Şimdi yazının başında geçen ifadeyi daha gür bir şekilde söylemenin tam zamanıdır: Aile toplumun temelidir ve olmaya devam edecektir. Sözün özü; aile varsa biz varız.