Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

 

Malum, biz sözlü kültür toplumuyuz. Bu anlamda belki de dünyanın en zengin milletlerinden biriyiz. Bireyden aileye ve toplumun her katmanında, bizdeki kadar diğer dünya toplumlarında insan ilişkilerini ve ticari münasebetleri düzenleyen atasözleri çok değildir.


Bu sebeple sözlü kültürümüzün mutlaka yazıya geçirilmesi elzemdir.

 

“Söz uçar yazı kalır” diyenler boşuna dememişler. Yazı, toplumsal hafızamızın devamlılığını sağlama bakımından bugüne ve geleceğe bırakılabilecek tükenmez yegâne hazinemizdir.

 

Bu hazineye bir örnek olarak ‘kamu yayıncılığı’ çerçevesinde, İstanbul Ticaret Odası, çok önemli bir kültür hizmeti yapıyor ve sözlü kültür hafızamızı kayda geçiriyor.

 

İş insanlarımızın ve üniversitelerimizin bu yayınları takip etmelerini ve yararlanılmasını dileriz. İş hayatı için elbet eğitim oldukça önemli lakin esas iş hayatının tatbiki ve öğrenildiği mekânlar, okul dışı mekânlardır, ticaretin her türlüsünün yapıldığı alanlardır.

Bu sahaların önemli kısmını ise kapalı-açık çarşılar, arastalar ve pazarlar, fabrikalar, çeşitli ihtiyaç maddelerinin imal edildiği yerler teşkil ediyor. Buralarda ticari münasebetleri sağlayan ilk sözlü sistemi ahilik teşkilatı kurmuştur.

 

*           *           *

 

Ahilik teşkilatı insanı öncelerken, üretimin kalitesiyle, aynı kalitenin müşteriye temini için ticari münasebetlerde ‘sen/ben’ dilinin, ‘biz’ diline dönüşmesine önem vermiştir.

 

Ahilik kurallarına göre üretilen ve tüketilen mamullere, ‘ortak nimet, ortak emanet’ gözüyle bakılmış ve bu kavramların sahiplenilmesi için satanın da alanın da münasebetlerini; ‘nimet ve emanet’ çerçevesinde gerçekleşmesini istemiştir.

 

Ticaretin her çeşidinde ahiliğin ortaya koyduğu insan modelinde, öncelikle helal kazanç, hürmet, muhabbet ve karşılıklı güven duyulması şartı var. Bu hasletlere muhalefet edilmesi halinde; şüphe, kaygı ve endişenin meydana geleceğini, huzurun bozulacağını işaret etmiştir.

 

Bunun için de ahilik sistemi, ‘ben ve sen’ halinin, ‘biz ve siz’ noktasına getirilmesini istemiş, ‘ben ve sen’ dilindeki engeli, duygudaşlığın temeli olan ‘biz ve siz’ öğüdüyle aşılmasını sağlamıştır. ‘Biz ve siz’ dili, bir kardeşlik anlaşmasıdır.

 

Ayrıca yine ticaret erbabının ‘insanı kâmil’ seviyesine gelmesi için bir dizi kurallar daha tavsiye etmiştir. Bu kuralların başında ise ahlaki erdemlerle birlikte, haram ve helal kavramlarını öne çıkararak, ilişkilerin bütününün bu meyanda değerlendirilmesini önermiştir.

 

*           *           *

 

Meseleye bu zaviyeden baktığımızda özellikle son zamanlarda ‘müşteri velinimettir’ sözünü yeniden hatırlamalıyız. Günümüz üretim ve tüketim alışkanlıkları öyle çok değişmeye ve tekelleşmeye, ben merkezli olmaya doğru gidiyor ki, alanın da satanın da önceliği, kişisel çıkarlar noktasında düğümlenir hale geliyor.

 

Hâlbuki üreten insanlarımız geçimini sağlamak için üretiyor, üretilenleri satın alan insanlarımız da ihtiyaçlarını gidermek için alıyor ve herkes birbirinin müşterisi.

 

Dolayısıyla birbirimize karşı, sadece ‘alan-satan, harcayan-kazanan’ bireyler olarak bakmak yerine; birbirimizi desteklediğimize, birbirimize cüzdan ile değil de vicdan ile bağlı olduğumuza inandığımızda, ortada ‘ben/sen’ dili yerine, ‘biz’ dili kalmış olacak.

Yeri gelmişken şu kadarını da söylemeden geçmemeli. Sadece ticarette değil, aslında aile kurumundan başlayarak iş ve iş dışı bütün insan ilişkilerinde ‘biz’ diline dönmemiz kaçınılmaz. Çünkü gittikçe insani hasletlerimiz kaybolmaya yüz tutuyor.

Sözlü kültürümüzün taşıyıcıları ve takipçileri ehli tacirlerimiz buyurur ki;

 

“Hırs, sahibini er geç fakir eder, fakirlikten kurtulmak için kanaat ehli olmak lazım gelir. Az yiyen, az harcayan, her zaman mutlu ve zengindir.” 

 

Sözün özünü büyük ozanımız Neşet Ertaş söylesin:

 

“Tatlı dile, güler yüze, doyulur mu, doyulur mu?”

18 Eylül 2023 Pazartesi