Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları


Ülkemizde ve özellikle ticari alanda ‘sadaka’ meselesini önemseyen ve ‘başımızın gözümüzün sadakası’ diye ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunan bir toplumuz.

 

Bizim ticaretimizde ilk siftah ve ilk sadaka, yüzyıllardır gelenek halinde sürer. İnanç merkezli gelenekselleşen bu yardımseverliği, alışverişin yapıldığı her mekânda görebiliriz.

 

Yazının başlığı da yine böyle bir mekânda, müşterilerine canla-başla hizmet eden ve kendisine göre değil, müşterinin talebine göre iletişim kuran bir çalışandan geldi.

 

Adı duyulmuş meşhur bir firmanın, yine çok bilinen mağazasında bu çalışanı bir hayli izledim. Satılacak ürünlerle ilgili müşterilerden tahammül sınırlarını aşan öyle ilginç sorular geliyordu ki, her soruya sabırla ve tane tane cevap veriyor, kimseyi üzmüyordu.

Müşteriler biraz azalınca kendisine:

 

-“Bu kadar sabrı nerenizde taşıyorsunuz ve her müşteriye karşı büyük sabırla muamele ediyorsunuz? Negatif gelen müşteriler, pozitif enerjiyle gidiyorlar. Tahammülü zor bir iş yapıyorsunuz ve nasıl katlanıyorsunuz” diye sordum. Dedi ki:

 

-“Tebessüm yüzün sadakasıdır. Yüzümün sadakasını veriyorum.”

 

Evet, mühim ve kıymetli bir cevaptı, arifane bir sözdü. Günümüz alışverişlerinde satıcı-alıcı ilişkileri öyle zorlaştı ki, tüketimde sınırsız ve doyumsuz her şeye sahip olma hırsı, insan ilişkilerini tebessümden nefrete dönüştürür hale geldi.

Bu sebeple böyle bir iletişim şekliyle karşılaşınca paylaşayım istedim. Malumdur ki, tebessüm, uluslararası bir dildir. Tebessümün açmadığı kapı, konuşturmadığı dil yoktur.

 

*           *           *

 

Tebessüm, sıfır sermayeli büyük bir güçtür. Bu gücü kullanmak için ayrıca bir emek harcamaya da gerek yok. Gönül dili ile tebessümü birleştirince -tabiri caizse- yedi düvel ile barış sağlamak mümkün.

 

Güven kapısının ilk anahtarı tebessümdür. Suistimal çağının zirvesinde yaşadığımız için tebessümün ve sahibinin de suistimal edileceği elbet biliniyor ama tebessümün, art niyetli düşünce sahiplerinin art niyetlerini ortaya çıkaran da bir özelliği var.

 

Beden dilinden bahis açarak meseleyi daha vuzuha kavuşturalım. Niyeti ve eylemi kötü düşüncelerle dolu bir kimseye karşı tebessümle ve yardımseverlikle hareket edilip, diyalog kurulduğunda, kötü niyetli kişinin konuşmasında; el-kol hareketlerinde, bakışlarında tutarsızlıklar sezersiniz, kişinin kendisi de anlar ve eğer çok profesyonel değilse, size karşı yapacağı eylemden ve sözlerden vazgeçebilir.

 

Mevzu, tebessüm ve tatlı dil üzerine olunca, düşünce edebiyatımızda bal satan iki kişinin hikâyesi mekân ve zamana uyarlanarak anlatılır. Biz de bugüne uyarlayarak anlatalım:

 

*           *           *

 

Kasabanın birinde, şekerlemelerin ve tatlıların satıldığı sokakta bal satan iki esnaf varmış. Birisinin müşterisi çok iken, diğerinin müşterisi pek azmış.

 

Müşterisi az olan esnaf, diğerini kıskanır; “Onun balı da aynı, benimkisi de, üstelik ondan daha ucuza satıyorum, insanlar yine de ondan alışveriş yapıyor” diye dert yanarmış.

 

Müşterisi bol olan esnaf ise dükkânına giren herkese tebessümle “Hoş geldiniz” der, bir parmak bal tattırır, bal üzerine şiirler söyler, “Balım balın olsun, dilin tatlı olsun” diye mukabelede bulunurmuş.

 

Müşterisi az olan esnaf gelene gidene dert yanarken, bir gün artık durumu hanımına da açmış ve olup biteni anlatmış. Hanımı şu cevabı vermiş:

 

“Aynı sokakta bal satıyorsunuz, bir komşunun yüzüne, sözüne bak, bir de kendi yüzüne ve sözüne bak. Seninki bal yerine sirke satarken, onun yüzü ve sözü bal satıyor. Sen olsan hangisine gidersin” demiş.

 

Kıssadan hisse: Herkes bildiği işi sahiplenerek ve severek yapmalı.

04 Eylül 2023 Pazartesi